5 Şubat 2016 Cuma

'Gözlerindeki Canavar&Ruhumdaki Canavar' Kitap Yorumu



Kırmızı Başlıklı Kız, Koca Kötü Kurt'a âşık olursa… Ignazio Vitale iyi bir adam değildi. Onu ilk gördüğümde tehlikeyi sezmiştim. Karanlık ve öldürücü… Büyüleyici ve ürkütücü... İstediğim her şey ve ihtiyacım olan son şey... Saplantı…

Beni ağına düşürmesi, yatağa atması ve 
hayatına dahil etmesi çok uzun sürmedi. Onun sırları vardı, hayal bile edemeyeceğim sırlar… Gözlerindeki karanlık, ürkütücü ve heyecan vericiydi. O, yakışıklı prens maskesi ardına gizlenmiş bir canavardı ve maskesini çıkardığında her şey değişmişti. Ondan nefret etmek istiyordum. Bazen ediyordum da... Ama bu onu sevmeme engel olmuyordu.
(Tanıtım Bülteninden)



Yabancı
Özgün Adı: Monster in His Eyes
Sayfa Sayısı:443
Goodreads:4,25




Ben iyi bir adam değilim. Değilim işte. Biliyorum. İçimde, dünyada en ufak ışık zerresi bile bırakmayacak kadar karanlık var. Ama zarar veremeyeceğim biri var, söndürmeye cesaret edemediğim tek bir ışık… Karissa. Benim bir canavar olduğumu düşünüyor ve belki de öyleyim. Onu her dokunuşumla ürkütüyor, ruhuna işkence ediyorum. Ama ben tek değilim. Dünya canavarlarla dolu ve en tehlikelileri ben değilim. Onların yanına bile yaklaşmıyorum. Tanrı bana yardım etsin ki onu seviyorum. Seviyorum işte. Ve Tanrı, onu benden almaya çalışan herkese de yardım etsin.
(Tanıtım Bülteninden)





Yabancı
Özgün Adı: Torture to Her Soul
Sayfa Sayısı:478
Goodreads:4,24



   Ocak ayında kendimi aşıp, işi gücü bırakıp fazlaca kitap okumuş olmama rağmen bloga yorum girmeye değecek bir kitap bulamamıştım. Aslında bu seriyi de yorumlamak aklımda yoktu. Çünkü sanırım en son okuyanlardan biri olabilirim. Seydaghan'nın beni gaza getirmesi ile yorumlamaya karar verdim. İyi mi oldu? İyi oldu.
   Başlangıç olarak bu seriyi niye mi bu kadar geç okudum!? Bunun en büyük sebebi sanırım 'salt' erotik içeriği olan kitaplardan hoşlanmıyor olmam ve bu kitaplardan beni soğutan kitap: Grinin Elli Tonu serisidir ki hala nasıl bu kadar sevilip okunduğunu anlayabilmiş değilim. Öncelikle bu kitabı da onun gibi basit, konusuz, porno içeriğinin kitaba aktarılmış hali olduğunu sanmıştım. (Acımasız eleştirilerim için kusura bakmayın. Elbette zevkler ve renkler tartışılmaz. Kesinlikle burada eleştirdiğim erotik içeriği olması değil, ama kitabın bu kadar ünlenecek bir konusu ya da yazım tarzı olmadığını düşünüyorum. Seriyi seven okuyucuların düşüncesine saygım sonsuz!) Sonuç olarak bu serinin de onun gibi olduğunu düşünerek ön yargılı yaklaştım. Kitap ilk çıktığında bir çok blogger, bookstagram ve vloger kitap için deli oluyordu. Bir çok övgü dolu yorum aldı, ancak arkasındaki kısıtlı tanıtım bülteni ve klasik olarak 'kötü adam' kalıbı yansımalarını gördüğümde bununda vasat bir kitap olduğunu düşünmüştüm. Yanıldığımı işte bu kadar geç anladım. Aslında sanırım bu bir açıdan iyi oldu. Kıvranarak ikinci kitabın çıkmasını beklemek zorunda kalmadım.
   İki kitabı da okuoku'nun muhteşem indirimlerinden yararlanarak aldım. O yüzden benim için baya karlı oldular. Ve ikisini arka arkaya birer günde bitirdim. Okuması oldukça basit ve sürükleyici olmasının bunda oldukça yararı oldu.
   Seriyi önce genel yorumlayacak olursam; İlk kitap kadın kahramanımız Karissa'nın ağzından anlatılırken, ikinci kitap ise erkek kahramanımız, İgnazio Vitale'nin ağzından anlatılıyor. (Adamın adı bile karizma!) Karissa'nın ağzından yazmanın yazar için zor olduğunu düşünmüyorum ama bence İgnazio'da zorlanmış olmalı. Çünkü İgnazio nam-ı diğer Naz ya da Vitale tamamen sır küpü bir adam. Yaptığı işi, geçmişi, hisleri o kadar kapalı ki Karissa'nın pandoranın kutusunu açması kolay olmuyor. Pandora'nın kutusu diyorum çünkü İgnazio gerçekten kötü bir adam. Kötü görünmeye çalışmıyor, içinde gizlenmiş bir iyilik barınmıyor ve kötü olduğunu gizlemiyor. O gerçekten kötü! 
   Gözlerindeki Canavar'ın konusu kısaca şöyle; Karissa 18 yaşında, annesi dışında kimsesi olmayan ve annesinin tüm korkularına ve karşı çıkışlarına rağmen New York'a üniversite için gelmiş yeni yetme bir kızımız. Burslu okuyor, yurtta kalıyor, Melodi adında bir oda arkadaşı var ve felsefe dersinden nefret ediyor. Eh, nefret etmekte haklı! Profesör de ona az çektirmiyor.
   Günlerden bir gün felsefe dersi sonrası, telefonunu sınıfta unuttuğunu fark edip onu almak için geri döndüğünde gizemli bir adamın felsefe profesörleriyle konuştuğunu duyuyor. Konuşma oldukça sıradışı... Hangi kadının böyle bir şey ilgisini çekmez ki? Gizli gizli, kenardan köşeden telefonunu bulmaya çalışırken bir yandan onları da dinliyor. Konuşmalarının bittiğini fark edince yakalanma korkusu ile saklanıyor ama nafile. Adam İgnazio Vitale kızım, sen kimden saklanıyorsun misali Naz kızın karşısına dikiliveriyor. Bizimki Naz'in 1.85'lik boyunu ve maviş gözlerini görünce vuruluyor tabi, eh biraz yaşlı diyor ama olsun olgun erkek iyidir modunda. İşte ilk tanışmaları bu şekilde oluyor! Sonrasında mı?



   Eğer spoiler yemekten korkuyorsanız bu kısmı geçmeniz için son uyarı!


   Bütün kitabı anlatmak istemiyorum ama bu kitabı spoilersız yorumlayamadığımı fark ettiğim için uyarı ile birlikte biraz daha kitaptan bahsetmek istiyorum. Karissa ve Naz daha sonra bir bar çıkışı yeniden karşılaşıyorlar. Karissa'nın kafa, tabiri caizse nuri alço taktiğiyle gazozuna ilaç atıldığı için duman, önünü gördüğü yok, düşe kalka bardan çıkmış, sokağın ortasına kustu kusacak tam da o sırada Naz geliyor ve Karissa'yı yoldan toplayıp kendi evine götürüyor.
  Karissa Naz'in odasında uyanıyor, nerdeyim la ben diye panikliyor, aman Allah'ım hiçbir şey hatırlamıyorum moduna giriyor tüm bu Banu Alkan triplerinden sonra Naz çıkıp geliyor. Gerçek tanışmaları bu şekilde oluyor. Naz'in gerçek yaşını öğrenince, oha falan oldum yani modunu çabuk atlatıyor. İlginç bir şekilde aralarındaki yaş farkını o kadar da umursamıyor. Naz'le biraz sohbet ediyorlar sonra Naz onu yurduna bırakıyor ve 'üzerinde bu kıyafetler olmadan neye benzediğini görmek isterim' diyerek bizim kızı tavlıyor. Tek bir cümle ve BAM! Üstelik adam numarasını kızın telefonuna kaydetmiş! (Gerçek hayatta böyle bir şey olsa sapık damgası yer ama işte hayal dünyası...)
   Sonrasında tahmin edildiği gibi görüşmeye başlıyorlar. Yaş farkı çoktannn unutulmuş. Yaklaşık ikinci ya da üçüncü görüşmelerinde; Naz Karissa'ya, 'yapmamam gereken bir şey yapıyorum, senden hoşlanmaya başlıyorum' diyor ve bizim kızın fişekler orta kopuyor. Beynin ön lobu kitleniyor ve mantıklı düşünemiyor. Adam buna 'bak kızım ben iyi biri değilim, beni değiştirmeye çalışma değişmem, sonra yok efendim sen çok kötüsün, ayırlmak istiyorum biz ayrı dünyaların insanlarıyız dersen seni bırakmam' diyor ama Karissa'mız yalnızca omuriliği ile düşünmeye başladığı için 'olsunnn ben öyle bir şey yapmam kiiii' diyerek Naz'in resmi çıkma teklifini kabul ediyor.
   Karissa yavaş yavaş Naz'in gizemli dünyasının içine çekiliyor. Arkadaş dediği mafya kılıklı adamlarla tanışıyor, Las Vegas'a kumar oynamaya gidiyor, sevmediği insanlar birer birer ortadan kayboluyor falan ama kızımız 'ay canım ne var ki, her gün her yerde kötü bir şey oluyor, tesadüftür o tesadüf' modunda, 'dünya yansa umrumda değil bana Naz yeter' diyerek yaşamaya devam ediyor.
   Bu daha ne kadar böyle devam edecek? Bir düşün kız, bir düşün? Adam seni bağlamış, aşk gözlerini kör etmiş resmen. Ananı bile aramıyor sormuyorsun. Çarpılırsın çarpılır diyoruz ve o sırada olanlar oluyor. Sanırım kitabın en sürükleyici kısımları da burasıydı. Karissa Naz'in gerçek amacını öğreniyor ve aslında resmen kan davasının ortasındaki masum yavrucak olduğunu fark ediyor. Ve nihayet Naz'in gerçekten kötü bir adam olduğu kafasına dank ediyor!!! 
   Günaydın!


***Spoiler Sonu***

   Bizi şaşırtarak, aslında garip bir şekilde beklediğimiz son gerçekleşince kitap en can alıcı noktada bitiyor ve ikinci kitaba geçiyoruz. İkinci kitaba başlamadan önce aklımda hep, ne kadar kötü bir insan olursa olsun onunda içinde bir iyilik vardır ya umuduyla yaşadım. İkinci kitapta bunun cevabını bulmak beni tatmin etti. Naz'in ağzından anlatılmış bu kitap bana onu anlama fırsatı verdi. Yaptığı tüm kötülüklere rağmen Karissa'yı incitmeyişi, ona olan bağlılığı, onu bu hale dönüştüren olayları gördükçe Naz'e biraz daha kanım ısındı. Ancak itiraf etmem gerekirse ilk 200 sayfasında Naz'in acımasızlığı beni kokuttu. Mantıklı düşününce, her şeye rağmen Karissa'nın onun yanında kalması biraz abartıydı. 'Her şeye rağmen kısmını' ikinci bir spoiler olmasın diye söylemek istemiyorum ama kitabı okuyanlar bilir ve okumayanlar okuyunca anlarlar.



   
   Kitabın kendini sevdirmesinin en büyük nedenin, yazarımız J.M Darhower'ın her kadının genlerinde yazılı ideal erkek tipi: 'Kötü ama aslında özünde iyi, maço ama aynı zamanda romantik, beni duvara yapıştıracak kadar tutkulu ama aynı zamanda pamuklara saracak kadar nazik, kesinlikle baklavalı ve Adam Levine'e benzeyen' imajını çok iyi betimlemesi olduğunu düşünüyorum. Kimse inkar etmesin! Ben iri yarı, uyurken horlayan, göbüşlü, döşü kıllı erkek severim diyen her kadının bile genlerinde kodlanmıştır bu tip. Yazarda bundan yola çıkarak İgnazio Vitale'yi yaratmış ve genç kızların aklını başından almıştır. Tabii kitabı güzel kılan sadece bu değil. Hem konu hemde yazım tarzı itibariyle çok sevdim. Kolay okunan buna rağmen her cümlenin altı çizilebilecek güzellikte cümlelerle dolu bir seriydi. Tavsiye etmekle kalmıyorum, alın okuyun benim gibi eşşeklik edip geç kalmayın diyorum. Üstelik yanılmıyorsam 3. kitap yolda. Tabi bizde ne zaman çıkar orası meçhul!
   Umarım yorumumu beğenmişsinizdir. Sağlıcakla kalın. Keyifli okumalar herkese...


  PUANIM: 4,5/5


                                       











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ana Sayfa

Kitaptuber

Popular Posts

Followers

Template Hits