12 Aralık 2016 Pazartesi

'Hayatın Kıyısında' Kitap Yorumu

Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 384
Goodreads: 4.2

Yaşamayı, ölmek isteyen bir çocuktan öğrenen bir kızın hikâyesi…
Ölümü büyüleyici bulan Theodore Finch sık sık kendini öldürebileceği yöntemler düşünür ancak her seferinde, küçücük bir güzellik bile ona engel olurViolet Markey ise yaşadığı kasabadan ve ablasının ölümünün yarattığı dayanılmaz acıdan kaçmak için mezuniyetine kalan günleri sayarak geleceği dört gözle beklemektedirFinch ve Violet okullarındaki çan kulesinin tepesinde karşılaştıklarında kimin kimi kurtardığı belirsizdir. Bu tuhaf ikili, bir proje ödevinde eşleştiklerinde yol onları nereye götürürse; tıpkı hayat gibi büyük, küçük, tuhaf, güzel, çirkin, şaşırtıcı yerlere giderler. Kısa süre sonra, Finch yalnızca Violet'layken kendi olabildiğini; tuhaf, eğlenceli, hayatı doyasıya yaşayabilen ve ucubelikten uzak bir gence dönüştüğünü keşfeder. Violet da yalnızca Finch'leyken günlerin hesabını tutmadan yaşayabilmektedir. Ancak Violet'ın dünyası büyürken Finch'inki küçülmektedir

  Aslında gündelik hayatımızda, kızgın olduğumuz kimi zaman kırgın olduğumuz zamanlarda 'ölmek istemek' kelimelerini ne kadar sık kullanıyoruz öyle değil mi? Binde bir kısım bunu gerçekten istiyor. O binde birin bir kısmı da girişimini başarıyla sonuçluyor. Sizce de bu kalıp, kırgınlıklarımızı dile getirmek için kullanılan gündelik bir deyişten çok daha ciddi değil mi?
  Etrafımıza baktığımızda çoğu zaman yaşamından şikayet eden, hayata öfkelenen insan görebiliriz. Asıl önemli olan o mutsuzluğu dışarıdan bir gülümseyle gizleyenleri görebilmek ve onlara yardım edebilmek. İşte bu kitap tam olarak bu konu hakkında...
   Kitabın konusunu anlamak için arka kapak yazısı yeterli diye düşünüyorum. Geçen sene yine bu zamanlar ingilizce olarak okuduğum kitabı bir kere de türkçe okumak istedim. İngilizcesi bile okurken akıp gitmişti ki türkçe versiyonu ondan farklı değildi. Aynı Yıldızın Altında'yı seviyorsanız bu kitaba aşık olacaksınız!
    Bir kutu mendili yanınızdan eksik etmeyin diyorum zira oldukça ihtiyacınız olacak!
Puanım 5/5







8 Aralık 2016 Perşembe

2016 Favorileri

  Herkese merhaba!
  Umarım 2016 yılı herkes için tatmin edici bir yıl olmuştur. Benim için ilk altı ayı ortalamayken son altı ayı oldukça büyük değişimler yaşadığım bir dönem oldu. Kitap okumak konusunda da goodreadsteki challange'ımı gerçekleştirebildiğim ama orta verim aldığımı düşündüğüm bir seneydi bu sene. Güzel kitaplar okudum ancak çok fazla reading slumpa girdiğim, anlamsız isteksizliklere düştüğüm ve çıkmak için çok zaman harcadığım değişik bir yıldı. Ayın başında yılın son kitap alışverişini yaptım. İstanbul Tüyap'a katılamadığım için bir çok yeni kitabı kaçırmış olsamda internetten tamamlamak istediğim serileri ve yeniden okumak istediğim bir serinin yeni basım kitaplarını aldım ki birazdan bu kitaplardanda bahsedeceğim. Şimdi gelelim yazının anlam ve önemine; 2016'da okuyup beğendiğim ve daha okuma fırsatı bulamasam bile hakkında olumlu düşündüğüm kitaplardan sizlere kısaca bahsedeceğim.
  Öncelikle okuyup önerdiğim kitaplardan bahsetmek istiyorum. Genelde ölüp bittiklerime burada yorum yapmaya çalışıyorum ancak vakit yetersizliğinden, birazda tembellikten bazılarına yorum yapamamış olabilirim. Hadi başlayalım!
  
  Birinci seri diyelim buna, Gözlerindeki Canavar & Ruhumdaki Canavar serisi. Üçüncü kitap daha ülkemizde çıkmadı. Yurtdışında çıktı mı onuda bilmiyorum açıkcası, ama bu seriyi okumayanınız varsa kesinlikle kaçırmayın derim! Başta çok önyargılı olduğum, hatta bu kadar neden popüler grinin elli tonu gibi vasat bir kitaptır bu da diyerek eleştirdiğim bir kitaptı ancak indirimde yakalayınca bir şans verip okuduğum ve pişman olmadığım bir seri kendisi. Christian Gray'de kimmiş? Naz'i tanıyın önce bir...
  Diğer kitabımız ise dillere destan kitaplar yazması ile meşhur, Brandon Sanderson'un kaleminden Steelheart serisi. Yine bir indirimden yakalayıp almıştım ben kitabı. Beklentimin yine yüksek olmadığı bir kitaptı. Ve yine kendi kendimi haksız çıkardım.
  Kitap müthişti. Özellikle epik fantezi sevenlerin kaçırmaması gereken türden bir seri olduğuna inanıyorum. Hele hele Marvel&DC bağımlısıysanız mutlaka bir şans verin!
   İkinci kitap Firefight'ı edindim ancak bitirme fırsatım olmadı henüz. Moda giremediğim için kitabı heba etmemek adına bekletiyorum şimdilik.
    Yine Brandon Sanderson'dan başka bir seri: Sissoylu serisi! Uzunca bir yorumu bulunmakta mutlaka göz atın derim ;)

Diğer bir seri Ay Günlükleri Serisi...
Ben genel olarak Artemis Yayınlarından çıkan serileri beğenme eğilimindeyim ki kitaplığımı inceleseniz başta çok gibi görünmese de aslında Artemis'e ait kitapların daha yoğunlukta olduğunu görebilirsiniz.
Özellikle kütüphane oluşturmaya başladığım zaman çoğu kitabımı Artemis yayınlarından almışım bunu fark etim. Olsun onlara verdiğim paraya acımıyorum. Ay Günlükleri seriside bu düşüncemi sürdürdüğüm bir seri oldu ki ben bu kitaplarıda yine indirimden çok uyguna aldım. okuoku'da kitaplar neredeyse her ay 9.90 tl indiriminde oluyor. Kaçırmayın derim!

Bu seriye yapacak bir yorum bulamıyorum.
Kesinlikle ve kesinlikle Game of Thrones'un yerini alabilecek bir seri, o kadar!
Ha birde eklemek istediğim bir nokta var ki seriyi bilmeyenler, daha doğrusu bu seriyi duymadan Kızıl Kraliçe'yi görmüş veya okumuş insanlar, Kızıl İsyan serisinin Kızıl Kraliçe'den alıntılandığını söylüyorlar! Açıp bir kitapların hangisi önce çıkmış bir bakarsanız! Rica ediyorum, teşekkürler(!)
İkinci kitap çık artık, nooolurrr!
Başka bir şey demeyeceğim!
Eh, Grisha dünyasını seviyorum napayım!
Bu seriyi seveceğinizin garantisini veremem ancak, kötü adamı seveceğinizin garantisini verebilirim.

  Sen olayı bambaşka bir boyuta taşıdın Sarah abla. Cam Şato'da iyi güzel eğlendik dedik, Karanlık Taç'ta sevenleri kavuşturdun sonrada ayırdın bizim kalpleride paramparça ettin yine de olsun dedik ama sen Ateşin Varisinde olayı bambaşka bir boyuta taşıdın!
  Senin haberin var mı benim güzel ablam, Dex dördüncü kitabı çıkartana kadar benim torunlarım olacak! Yine de okuyup okuturum bu seriyi. Çoğunluğun sevdiği bir seri daha. Mutlaka göz atın derim.


Kurtlara Söyle Eve Döndüm'ü ne kadar blogger, vlogger, booktuber varsa tavsiye etti zaten. Okumayan kaldı mı ki?



  






  2016 yılı favorilerimin sonuna gelmiş bulunuyorum. Son olarak yılın son sepetinde aldığım ve meraklandığım bir kaç kitaptan bahsetmekte istiyorum sizlere.
  Öncelikle sağolsun Pegasus her İstanbul Tüyap'ta yaptığı gibi tüm bombalarını son ana saklayıp patlattı. Eh, haliyle biz gidemeyenler kıskançlık dolu gözlerle Tüyap'tan yapılan alışverişleri izledik. Bende durmadım tabi hemen fiyat araştırmaları yapıp, pegasusun fahiş fiyatları karşısında en karlı olabileceğim siteyi aradım ve kitapyurdunu buldum. %37 indirim vardı pegasus yayınları için ki bu onların için herhalde uç nokta sayılabilecek bir indirim oranı. Bu sepetimde öncelikle okuduğum serilerin devam kitapları vardı. 5.Dalga'nın son kitabı ve Kızıl Kraliçe'nin ikinci kitabı gibi. Bunun dışında ingilizce olarak okuduğum iki kitabın türkçe basımını aldım. Hayatın Kıyısında(Bu ismi cidden çok mu aradınız?Cidden yani?), Gün Işığım... Diğer üç kitap ise, Bronz atlı, Sevdiğim tüm erkeklere ve Armageddon. İçlerinden en çok merak ettiğim ise Armageddon. Konusu itibariyle bana biraz supernatural'ı hatırlattığı için ve klasik melek kitaplarından farklı göründüğü için memnun kalacağıma inanıyorum. Üstelik kitapyurdunda sınırlı sayıda imzalı! Meraklılarına duyurulur.
  Diğer bir sepetim ise, bkmkitap'tan oldu. Kesinlikle siteden çok memnun kaldım. Öncelikle bunu belirtmek istiyorum. Elime en hızlı ulaşan kargo oldu bu herhalde. Kitaplara hiçbir şekilde zarar gelmemişti. Siparişim ise Harry Potter ve Lanetli Çocuk'la beraber, serinin yeni basım ilk üç kitabıydı ki ben bu sene Harry Potter serisini rereading yapmaya karar verdim.
   2016 yılı benim için böyle bir yıl oldu. Umarım sizler çok daha güzel, çok daha fazla  kitap okuyabilmişsinizdir. 2017 için daha bol ve daha güzel kitaplar okumak dileğiyle diyorum. Kendinize iyi bakın ve şimdiden mutlu yıllar!

5 Aralık 2016 Pazartesi

Harry Potter Serüveni, Tamam mı Devam mı?

  Bayanlar ve Baylar yoksa sevgili büyücüler ve cadılar mı demeliyim?
 Harry Potter serisinin yeri benim için çok ayrı. Hani bir doksanlar çocukluğu furyası vardır ya nedense Harry Potter seriside bana doksanlar çocukluğuna aitmiş gibi geliyor. Elbette böyle bir sahipleniş doğru değil ki ilerde kendi çocuklarıma okutmak istediğim bir seriden, onlara tanıtmak istediğim bir dünyadan bahsediyoruz ancak bu büyülü dünyanın benim için yeri apayrı. O kadar ayrı ki Harry Potter'dan önce ve Harry Potter'dan sonra diye bir ayrım bile yapabilirim var oluşum için. Şaka bir yana Harry Potter serisi bana okuma aşkını kazandıran seri olduğu için gerçekten önemli.
  Hepimizin hayatında bunun gibi 'bizde fark yaratan' kitaplar, yazarlar olmuştur muhakkak. Benim için de bu seri böyle bir seri... Tüm çocukluğum tüm okuma hevesimi içinde barındırıyor. Daha dün gibi hatırlıyorum Harry Potter ve Felsefe taşını Boyner'da kasanın yanında görüşümü... Bunun kesinlikle fantastik konulu bir kitap olabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti. Eh, felsefe taşı ne ola ki; herhalde bir garip felsefik bir yetişkin sıkıcı bir kitaptır diye düşünmüştüm. Sonra o yazmıydı hangi yazdı bilemiyorum ama yazlıktayken annemin sırf kitap okuyayım diye bana pazardan -evet utanarak söylüyorum ki kitaplar korsandı- serinin ilk iki kitabını alışını hiç unutamayacağım. O zamanlar kitap okumak kim, ben kim! Sırf annem kızmasın diye okuyor gözükmek için öyle bir kaç dakikada bir sayfa çeviriyordum o kadar. Ama nedense Felsefe Taşını elime ilk alışımda okudum yani gerçekten okudum. Beni okumaya iten can sıkıntısı mıydı neydi bilmiyorum ancak hatırladığım ikinci şey beni yemeğe çağırışları ve kitap öyle heyecanlıydı ki elimden bırakmak istemiyordum.
  Altı sene, yedi kitap ve asla bitmeyecek bir serüven...ama bitti. Yedicini kitap çıktığındaki acım ise kolumu kesmişler gibiydi. Bittiğine inanmak istemiyorduk, hiçbirimiz... Onca biriktirdiğim poster, çıkartma kitapları, dergiler, film söyleşileri falan derken seri bitmişti ve bir daha Harry Potter'ı okuyamayacaktık. Yıllarca J.K Rowling yeni bir seri yazar, en azından büyücülerle ilgili yeni bir serüven yazar diye bekledik durduk. Maalesef sadece bir kaç kısa hikayeden başka bir şey elde edemedik taa ki bu yıla kadar. Sekizinci kitap geleceğini duyduğumda gerçekten inanılmaz mutlu olmuştum. Daha sonra bunun yalnızca bir senaryodan ibaret olduğu geldi, ve sonrasında da kitabı J.K Rowling'in yazmadığı... Benim için ilk başlar büyük bir hayal kırıklığıydı. Kitap serinin devam kitabı olarak geçiyordu, Rowling bunu onaylamıştı ama, evet büyük bir ama... Basılan kitap bir senaryoydu.
  İlk çıktığında ingilizce olarak kitabı almak istedim ama çok pahalı geldi. Kitabı J.K Rowling yazmış olsaydı hiç düşünmeden alırdım ancak öyle olmadığı için vazgeçtim. Türkçesi çıktığında da bir kaç okuduğum yorum beni vazgeçirdi. Sonunda battı balık yan gider diyerek kitabı aldım. Biraz ingilizce e book şeklinde okumaya başlamıştım ki konusunu az çok biliyordum kitabın. Senaryo olduğu için hemencecik okundu ve bitti. Eh, bana da biraz nostalji yapıp bu yorumu girmek kaldı.
  Çoğunluğun hayal kırıklığı olarak gördüğü bu kitabı ben ne pozitif ne de negatif eleştirmek istiyorum. Çünkü bence burda eleştirilecek bir şey varsa o da bir tiyatro oyununun sırf para kazanılmak için kitaplaştırılıp satılmasıydı. Doğru dürüst bir dille roman şeklinde yazılsaydı belki bu kadar hayal kırıklığı yaratmazdı. Tiyatro eseri hiç mi okumuyoruz? Shakespeare'in eserleri birer çöp mü? Hayır tabi ki de değil ama Shakespeare'in şairimsi yazım tarzı başka Harry Potter ve Lanetli Çocukta ki durum bambaşka. Tabii bu benim şahsi görüşüm. Kitapla ilgili beni rahatsız eden tek şey, rahatsızlıkta değilde beklentimi karşılamayan tek şey bu oldu diyelim. Yoksa konu akışını ve olay örgüsünün bağlanışını falan çok sevdim. Kesinlikle bir tiyatro eseri olarak harika olduğunu düşünüyorum. Keşke gidip canlı canlı izleme fırsatını yakalayabilsem bunu gerçekten çok isterim ve çok keyif alacağımdan da eminim.
  J.K Rowling'e bu konuda çok içerliyorum. Son dönemde vizyona girmiş olan Fantastik Canavarlar Nelerdir ve Nerede Bulunurlar filminin senaryosunuda kendisi yazmış, filmi daha izleme fırsatı bulunamadım ama herkes pozitif yorum yapıyor film hakkında; ancak öğrendim ki filmin senaryosununda kitaplaştırılıp satılmaya başlanmış. Yakında ülkemizde de çıkar mı bilmiyorum ama Rowling madem bu dünyayı devam ettirmek istiyor neden adam akıllı roman yazmayıp bizi senaryolarla yetinmeye zorluyor anlayabilmiş değilim. Yapsana arkadaşım bir seri kitap daha, okuyacağız işte okuyucun hazır. Bari bizi de memnun et. Senden ümidi kesmeyip, tüm negatif yoruma rağmen Boş Koltuğu okudum ben, Guguk Kuşu serisini sırf sen yazdın diye aldım, okudum ama her seferinde neden bu okuyucuna bu tatminsizliği yaşatıyorsun, neden? Evet, ben burada neden neden diye çırpınıp durayıp tüketici toplumumuzun bir üyesi olarak Fantastik Canavarlar Nelerdir ve Nerede Bulunurlar'ın senaryosu çıksın onuda alıp okurum efendim. Rowling bize elle tutulur bir şey sunana kadar bulduğumuzla yetinmeye devam...
  Nacizane yorumumun sonuna gelmişken size bu aralar favorim olan bir youtube kanalını da söyleyip gitmek istiyorum. Kanalın adı: Nilüfer Baş. Harry Potter fanlarının kesinlikle takip etmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü gerçekten efsane güzel bilgi paylaşımı oluyor. Aynı zamanda Game of Thrones sevenlere de öneririm efendim.
   Şimdilik benden bu kadar... Herkese sihirli akşamlar diliyorum!


















14 Kasım 2016 Pazartesi

Her Gün Kitap Yorumu

Pegasus Yayınları
Özgün Adı: Everyday
Sayfa Sayısı: 336
Goodreads: 4
Her gün farklı bedende. Her gün farklı hayatta. Her gün aynı kıza âşık.
Uyandım. Anında kim olduğumu anlamam gerekti. Mesele sadece bedenim de değil… gözlerimi açtığımda kolumun renginin açık mı koyu mu olduğu, saçımın uzun mu kısa mı olduğu, şişman mı zayıf mı olduğum, kız mı erkek mi olduğum, yara bere içinde mi yoksa pürüzsüz mü olduğum… Her sabah farklı bir bedende uyanıyorsanız, vücut en kolay alışılan şey. Kavraması güç olabilen ise bedenin önceden yaşamış olduğu hayat. Her gün başka biriyim. Ben, kendimim; kendim olduğumu biliyorum ama ayrıca başka biriyim de. Hep böyle olageldi.

 Yine ve yeniden merhabalar!
 Kasım ayına hızlı bir başlangıç yaptım. Elimde duran ve ne zamandır okunmayı bekleyen kitaplardan okuyorum bu sıralar. Geçen sene Bursa kitap fuarından aldığım ve bir türlü elimin gitmediği bir başka kitapla karşınızdayım. 'Her Gün'...
  Bu kitabı biraz geç okudum sanırım. Genel olarak beğenilen bir kitap olduğunu biliyordum ama içeriği hakkında fazla bir fikrim yoktu. Tamamen nötr bir şekilde okumaya başladım kitabı. Okuması rahat, özellikle reading slumptaysanız iyi gelecek üstelikte size felsefik düşünceler katabilecek bir kitap. Konusu başta beni inanılmaz etkiledi diyemem. Yabancı yayınlarından çıkan 'İki hayat arasında' kitabını anımsattı bana konu itibariyle ancak kitabın beni ele geçiren tarafı son sayfaları oldu diyebilirim. Nabzım tam olarak son elli altmış sayfada yükseldi ve kitabı beğendim diyerek bitirebildim.
   Kitabın konusu hakkında fazlaca bahsedilecek bir şey yok. Arka kapak yazısı zaten belli ediyor içeriğini o yüzden büyüsünün kaçmaması adına hiç bu konulara değinmek istemiyorum. Okunmasını tavsiye edebileceğim, bir başkasından ödünç alıp okusanız iki türlü karlı çıkarsınız dediğim türden bir kitap diyor ve yorumumu bitiriyorum.
    Sağlıcakla kalın! Bol kitaplı bir Kasım ayı herkese!
Puanım 3.5/5







6 Kasım 2016 Pazar

Sabah Yıldızı/Kızıl İsyan Serisi-3 Kitap Yorumu


Her şey kaybedildiğinde onur ölümü emreder ama yaşayanlar için hâlâ umut var.
Altınlar tüm evrene hükmedebilsin diye zincire vurulmuş tüm renkler için.
Yalnız değilim. Kurban değilim.
Ben Azrail'im.
Acı çekmeyi bilirim.
Karanlığı bilirim.
Hikâye böyle bitmeyecek.

Pegasus Yayınları
Özgün Adı: Morning Star
Sayfa Sayısı: 552
Goodreads: 4.5



   Selamlar herkese!
   Uzun bir ara olduğunun farkındayım ama işler güçler derken bu arada fazla kitap okuyamadım. İstanbul kitap fuarı yaklaşmışkende bir çok beklenen serinin devam kitapları çıkmaya başlayınca benimde uzun zamandır beklediğim Sabah Yıldızı'nı görünce dayanamadım. Kitabı okuokuda görür görmez sipariş vermiştim ama ön satış yazısına dikkat etmeyen bendeniz yaklaşık 10 gün kargonun elime gelmesini bekledim. Gelir gelemezde hemen kitaba başladım.
   Bilmeyenleriniz varsa Sabah Yıldızı üç kitaplık Kızıl İsyan serisinin son kitabı. Yani seri bu kitapla son buldu. Gerçekten üzücü.
   Serinin genel konusundan bahsetmem gerekirse; Teknoloji çok gelişmiştir. İnsanlar sonunda Dünya'yı bırakıp güneş sistemindeki diğer gezegenlere yerleşmeye başlamışlardır. Bu yeni düzen ise toplumu renklere bölmüştür. En başta Altınlar en dipte ise kızıllar yer almaktadır. Tanrılaştırılan altınlar tüm toplumu yönetmekte ve rahat bir şekilde hüküm sürmektedirler. Bir gün yeryüze çıkma vaadiyle kandırılan kızıllar ise köleler olarak madenlerde hayatları pahasına çalıştırılmaktadırlar. İsyanımız bir kızılın karısının sadece umut dolu bir şarkı yüzünden öldürülmesi ile başlar ve üç kitap boyunca devam eder.
   Game of Thrones serisinin Star Wars ile harmanlaştırılmış hali!
   Evet, kitap baştan sona politika, savaş, umut üzerine kurulmuş bir ütopya. En sevdiğim kısmı kitapta yüceltilen kahramanlar yok. Baş kahramanız Darrow bile çoğu zaman hata yapan, zaman zaman kibrine yenik düşebilen biri. Çoğu distopyada genelde başkahramanlar fiziksel ve ruhsal olarak kusursuz, iyilik timsali, her zaman her koşulda davasında haklı, feda etmeyi bilmeyen zaten bir şekilde sonunda iyilerin kazanmak zorunda olduğu bir kurguya sahip olarak betimlendiler. Ancak bu seri öylesine ince detaylarla oluşturulmuş ki yeri geldi Darrow'a sinirlendim, yeri geldi adiRenkleri ezen Altınlara bile sepmati besledim.
   Seri film halina gelecek mi bilmiyorum ama gelirse büyük ziyan olacağının kanaatindeyim. Kahramanın duygusal betimlemeleri üzerine kurulu onlarca sayfa senaryoda bir çöp olacaktır çünkü. Tüm detaylar silinecek ve elenerek elde kalanla idare etmemiz beklenecek. Sonuncu kitabı da iki filme bölerek tüm zevkimizin içine edeceklerdir eminim! Ben bu serinin filmden ziyade HBO tarafından dizileştirilmesi taraftarıyım. Daha detaylı ve daha keyifli olacaktır diye düşünüyorum.
   Seriyi okumayanlara, duymayanlara bir kerede ben duyurmuş olayım. Seriyi okuyun! Okutun!
   Kasım ayında herkese bol okumalar diliyorum. Kendinize iyi bakın!
Puanım 5/5










10 Eylül 2016 Cumartesi

'Ateşin Varisi' Cam Şato Serisi-3 Kitap Yorumu

Karşınızda Alevlerin Tanrıçası Celaena Sardothien. Celaena artık küllerin ve ateşin varisi, kimsenin önünde eğilmeyecek. Ölümcül yarışmalardan ve kalbini parçalayan anılardan sonra hayatta kaldı. Şimdi de en karanlık gerçeğe doğru yola çıkıyor… Geleceğini sonsuza kadar değiştirebilecek korkunç bir gerçeğe doğru… Dünyasını köleleştirmeye çalışan acımasız canavarlar, ufukta birer birer görünmeye başladılar. Celaena gücünü toplamak zorunda. Sadece içindeki kötülükle savaşmak için değil, zincirinden kopmuş şeytanı yenmek için. Cam Şato ve Karanlık Taç'tan sonra Sarah J. Maas, suikastçısını, en göz kamaştırıcı parlaklığa ulaşması için ateşe veriyor.
(Tanıtım Bülteninden)

Dex
Özgün Adı: Heir of Fire: Throne of Glass 3
Sayfa sayısı: 628
Goodreads: 4,56 

   Herkese merhaba! Bayram öncesi keyif alarak okuduğum ve bu yılın favorileri arasına giren 'Ateşin Varisi' hakkında görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Goodreads puanından sonra bana kitabı eleştirmek düşmez tabii, ancak belki, bir umut yayınevinin kulaklarına çalınırda artık inatla şu kalitesiz basım stillerini değiştirirler diye yazmak istedim.
    Cam Şato serisini okuyanınız varsa zaten serinin konusunu ve biricik yazarımız Sarah J. Maas'ı biliyorsunuzdur. Üçüncü kitap olduğu için ve spoiler'a girmesin diye konusundan bahsetmeyeceğim. O yüzden öncelikle kapak tasarımından ve kitabın dışından başlayıp içeriğine doğru düşüncelerimi aktarmak istiyorum. 
    Dex'in gerçekten kaliteli ve iyi kitaplar yayınladığını düşünmeyen yoktur herhalde. Bugüne kadar Dex'in çıkardığı ve sevmediğim sayılı kitap olmuştur. Ancak, nedense yayınevinin bastığı ilk kitaplardan itibaren gittikçe kötüleşen bir kapak ve sayfa kalitesi olduğunu, tüm bu kalitesiz görüntüye tonlarca para ödediğimizi kabul etmeyen yoktur diye düşünüyorum. Defalarca yorum yazdım, okuyucuların kalitesizliğinden yüzünden, kitabın içeriği ne kadar iyi olursa olsun Dex'ten bir daha kitap almayacaklarını söylediklerini duyup, okudum ve buna rağmen Dex üç maymunu oynayıp aynı şeyi yapmaya devam etti. İlk çıktığında 25-30 tl olan kitaplar, fuarda satılmadıkları için 5-10 tl'ye düşüyor. İnsanlar kitabın kapağına bakıp beğenmeyince de bu paraları bile vermek istemiyorlar ve kitap satılmıyor. Sonuçta seriler yarım kalıyor. Okuyup beğenen ve merakla devamının çıkmasını bekleyenler mağdur oluyor. Bu üçgeninin içinde dönüp duruyor Dex bence.
    Örneğin; ben Cam Şato'yu Seydaghan'ın ısrarı ile alıp okudum ve çok beğendim. Seriye de o yüzden devam ettim. Kitapları kapakları ile ister istemez değerlendirdiğim için normal şartlarda ben Cam Şato 5tl bile olsa alıp okumazdım. İyi ki okumuşum, çünkü inanılmaz güzel ve kıymetli bir seriymiş. Yurtdışında ne kadar popüler olduğu az çok instagram vb. sosyal hesaplar üzerinden zaten fark ediliyor, ancak maalesef ülkemizde seri gereken değeri görmüyor. Bunun en büyük ve bence tek sebebi kapak ve sayfa kalitesi! Yorumun en başında ülkemizdeki kapak ile yurtdışı kapağını yanyana koydum farkı anlayabilesiniz diye. Haydi patent olayları yüzünden falan orjinal kapak kullanamıyorsunuz ama Barbie bebeği kapağa koyup eline kitaptakinden alakasız bir kılıç tutuşturmak ne ya? Bari kılıcı tuttursaydınız. Kapak yayınlandığı anda insanların seriyi okumaktan vazgeçtikleri ile ilgili bir sürü yorum gördüm ben, o derece. Üstelik 628 sayfalık kitabın 300 sayfalık kitap görünümünde olması apayrı bir olay. Bunların üzerine 30 lira fiyat etiketini görünce, insanın içinden almak gelmiyor. Biz çenemizi yora duralım, değişen bir şey olur mu zaman gösterecek.
     Kitabın dedikodusunu yapalım birazda, aslında söylenecek ya da kötü eleştirecek hiçbir yanı yok. 
  Birinci kitaptaki düşüncem; favori serim olmaz ama devamını okumak isterim şeklinde olmuştu, ikinci kitapta ise, üçüncü kitap ne zaman çıkacak beklentisine girdim, üçüncü kitapta ise... Evet, neden neden bu kadar yavaş çıkıyor, acaba ingilizce mi okusam modundaydım. Sarah J. Maas'ın dili her kitapta gelişti ancak beni en çok tatmin eden kitap 'Ateşin Varisi' oldu. Celaena'nın değişimini, bir suikastçiden bir kahramana dönüşünü, anka kuşu misali küllerinden yeniden doğuşunu okuduk ve seri bence sert bir viraj aldı bu kitapta. İlk iki kitap daha çok Celaena hakkındayken, bu kitap Dorian, Chaol ve yeni eklenen karakterler üzerine dağıldı. Celaena'nın hikayesi olmaktan çıkıp bir kurtuluş savaşı hikayesine dönüştü. Beni en çok büyüleyen bu durum oldu. Üstelik her sayfası ayrı aşk kokan klasik roman akışı bu kitapta yoktu. Biraz burç yorumu gibi olacak ama Celaena yenilenme ve arınma dönemindeydi diyebiliriz bu kitapta.
  Sonuç olarak bu kitap sizi çok fazla beklentiye sokabilir ancak yazarın bu beklentiyi karşıladığından da eminim. Lütfen bu seriyi okuyun, okutun diyor ve yorumumu sonlandırıyorum.
   Şimdiden herkese iyi bayramlar! Bol okumalar diliyorum!

Puanım 5/5   

















2 Eylül 2016 Cuma

Vincent - Barbara Stock / Bir Vincent Van Gogh İncelemesi

Yapı Kredi Yayınları
Vincent van Gogh (1853-1890)

   “Bana kolera, verem ya da kanser gibi hastalıklar göksel ulaşım araçları gibi geliyor, tıpkı gemi ya da trenin dünyevi ulaşım araçları olması gibi. Bir ressamın hayatındaki en zor şey ölüm değildir belki de.” (Arka Kapak Yazısı)

Kimdir bu Vincent?

  Vincent Van Gogh, 30 Mart 1853 tarihinde, Hollanda’nın güneyindeki Brabant bölgesinde, Groot-Zundert köyünde dünyaya geldi. Papaz bir babanın oğluydu. Gençlik yıllarını bir sanat simsarlığı firmasında çalışarak geçirmiş, Bunun dışında bir çok farklı işte daha çalıştı ama asla tam olarak ne yapmak istediğini bulamadı. İlk ruhi bunalımını da kiracı kaldığı evin kızı Ursula Layer ile evlenmek isteyip, reddedilince yaşadı. Hayatı büyük bir çöküşe geçince onu bu buhrandan kardeşi Theo kurtardı ve Vincent'i Brüksel'e götürdü.
  Brükselde ressam olan  Ridden van Rappart ile tanıştı ve Van Gogh ondan ders almaya başladı. Ressamlık serüveni bu şekilde başladı. Her daim ona destek olan Theo, Van Gogh'un yeteneğini sezmişti. Ona maddi ve manevi her türlü yardımda bulunuyordu.
  Etten şehrindeki ailesinin yanına geri döndü. Kate adındaki dul kuzenine aşık oldu ancak Vincent yeniden reddedildi. La Haye'e taşındı. Mauve adında akrabası olan bir ressamdan resim dersleri almaya devam etti. Daha sonra bir hayat kadınıyla aşk yaşamaya başladı. Sonra ailesinin yanına geri taşındı ve burada komşusu Margot ile aşk yaşamaya başladı. Ancak Margot'un ailesi Van Gogh ile evlenmelerine izin vermedi ve Margot intihara teşebbüs etti. Bu Van Gogh'un ikinci yıkımı oldu.
  Babası ölünce Vincent kardeşi Theo'nun desteği ile Paris'e taşındı. Theo, küçük kardeş olmasına rağmen Vincent'in sorumluluğunu üzerine almış, onu maddi olarak desteklemiş ve sanatını paylaşmasına izin vermişti. Paris'te bir çok ressamla tanıştı. Daha sonra güney fransada Arles adında bir kasabaya yerleşti. (Bahsedeceğim çizgi roman Van Gogh'un Arles'e taşındıktan sonraki yaşamından bahsediyor)
Vincent Arles'e geldiğinde kendini tamamen resim yapmaya adamıştı. Öyle bir tutkuya dönüşmüştü ki bu çalışmaktan başka bir şey yapmıyordu ve en değerli eserlerinin bir kısmını bu kasabada yapmıştı. Kardeşi Theo ile sürekli mektuplaşıyorlardı. Theo her hafta abisine para ve malzeme yolluyordu. Vincent'te ona yaptığı resimleri yolluyordu.
Vincent bir ev kiraladı. Burayı her yerden gelen sanatçıların kalabileceği ve birbirlerine destek olabilecekleri bir yer yapma hayali kuruyordu. Bu hayalini gerçekleştirmek için Paris'te tanıştığı ve resimlerini çok beğendiği arkadaşı Gauguin'i yanına çağırdı. Gauguin bu çağrıyı severek kabul etti ve Vincent'i ziyarete geldi. Birlikte çalışmaya başladılar.
  Vincent ve Gauguin sebebi bilinmeyen bir sebepten ötürü tartıştılar. Vincent yine kriz geçirdi ve ustura ile Gauguin'nin boğazını kesmeye çalıştı ancak hırsını alamayınca kulağını kesti. Gauguin ise kaçtı. Rivayete göre Vincent kulağını kestikten sonra, onu bir fahişeye hediye etti.
  Theo geldi ve Vincent'i hastaneye yatırdılar. Burada hayaller görmeye başlamıştı. Kendi isteği üzerine onu Arles'e yakın bir akıl hastanesine yatırdılar. Burada tedavi gördü. Resim yapmaya devam etti. Hatta Theo'ya yazdığı mektuplarında resim yapmanın onu iyileştirdiğini söyledi.
  Vincent akıl hastanesinden çıkıp, Paris'e Theo'nun yanına gitti. Bu sırada hayattayken satılan ilk ve son resim olan 'Kırmızı Üzüm Bağı' tablosu satılmıştı. Vincent Auvers'te resim yaparken yanına aldığı tabanca ile intihar ederek 1890 yılında kendini öldürdü. Ona gönülden bağlı kardeşi Theo, Vincent'ten bir sene sonra hayata veda etti. İki kardeş yanyana gömüldüler.


   Tanıyan tanımayan herkes Van Gogh adını bir kez duymuştur diye tahmin ediyorum. Döneminde kıymeti bilinmemiş çok değerli bir ressamdı kendisi, ancak Mozart gibi daha bir çok ünlü sanatçının muzdarip olduğu bir akıl rahatsızlığı vardı. Ancak bu durum onu sanattan ayırmamış aksine sanatına katkı sağlamıştı. Döneminin resim tarzından çok daha farklıydı Vincent Van Gogh'un tarzı, bu yüzden ölümüne kadar resimlerinin değeri çok anlaşılamamıştır.
    Resimlerini gözümle görme şansına eriştim. Beni en çok şaşırtan bir resimden onlarca yapmış olmasıydı. Bu yüzden, Van Gogh'un otoportresini bir çok farklı müzede görme şansınız var.
     Sanattan, resimden şöyle anlıyorum böyle anlıyorum diyemem o yüzden resimlerini eleştirmek bana düşmez. Benim esas ilgimi çeken şey Van Gogh'un hayat hikayesi oldu. Görselde görmüş olduğunuz kitap ise Van Gogh'un Arles'e taşınmasından sonra ki hayatını anlatan bir çizgi roman. O dönemle ilgili elimizde kaynak olarak Vincent'in Theo'la mektuplaşmaları kaldığından dolayı bir çok kör nokta Vincent'in hayatı ile ilgili bilmediğimiz.
   Van Gogh çok sevdiği Gauguin ile neden kavga etti? Kulağını yarım mı kesti, tam mı kesti? Kulağını hediye ettiği kadın kimdi? vb...
    Bu sorular yıllardır herkesin Van Gogh'un resimlerinden sonra en çok merak ettiği sorular. Tabi herkesin kendine göre teorisi var. Çizgi romanda bu teorilerden birine değinmiş. Açıkcası benim benimsediğim teori bu değil ancak gerek çizimleri, gerekse mektuplardan kesitler ile bir saatte bitebilecek ve doyumsuz bir zevk veren bir çizgi roman olmuş. Ben keyif alarak okudum. Van Gogh'la ilgilenenlere de alıp okumalarını tavsiye ediyorum kesinlikle. 
    En çok kapak tasarımını sevdim. Bir Vincent otobiyografi karikatürü var üzerinde. Sayfalar ise kaliteliydi. Çizimler belki biraz basitti ancak Vincent'in yaptığı önemli tablolara değinen onlarca sayfa vardı. Bence tek eksik son sayfasında resimlerle ilgili ayrıca bilgi vermemiş olmaları, daha bilgilendirici olabilirdi bunu yapmış olsalardı.
  Son olarak sizlere kesik kulak meselesi ile ilgili bir kaç teoriden söz edeceğim. Günümüzde tespit edilmiş son haberlerde (bunu nasıl yaptıkları konusunda hiçbir fikrim yok) Van Gogh'un kulağının bir kısmını değil, tümünü kesmiş olabileceği tespit edilmiş ve üstelik kulağını verdiği kadının kimliği berlilenmişti. Kulağını hediye ettiği kadının ailesi zor durumda kalmasın diye kimliği açıklanmadı. Yani aslında hala başladığımız noktadayız sanırım.
    Peki Van Gogh neden kulağını kesti? Onu bu kadar kızdıran şey neydi?
    Bazıları Van Gogh'un kulağını kesenin Gauguin olduğunu düşünüyor. Aslında aralarında çıkmış bıçaklı bir kavgada bu mümkün. Üstelik Gauguin'nin olay sonrası kaçmış olması, şüpheleri desteklemekte. Ancak bunu öğrenmemiz mümkün olmayacak gibi görünüyor. Belki yıllar sonra bilim insanları bu sırrı da çözerler kim bilir?
   Diğer bir paradoks ise Van Gogh ve Gauguin'nin tartışma sebepleri? Bu konuda bir çok farklı fikir mevcut ancak ben sanırım bunların en enteresanı olabilecek birine inanıyorum.
    Van Gogh'un Gauguin'e aşıktı ve Gauguin'den karşılık bulamadı! 
    Van Gogh homoseksüel miydi? 
   Bir grup insan Van Gogh'un gay olabileceğini düşünenlerden. Sanırım bunlardan biri de benim. Çünkü Van Gogh'un ilişkilerini incelediğimizde, hep reddedildiğini ve kadınlarla başarılı bir ilişkiye sahip olmadığını görebiliriz. Sanatından başka hiçbir şey düşünmeyen bir adamın Gauguin'ne bu kadar bağlı olması ayrıca ilginç bir durum. Kavgalarının sebebinin Gauguin'in gideceğini düşünmüş olması ve bu yüzden çıkan bir tartışma. Üstelik meşhur 'Ayçiçeği' tablosunu da Gauguin'in odasını dekore etmek için yapmıştır. Tabii bu da yalnızca bir mit... 
     Theo ve Vincent: Big Brothers!
   Herkesin dikkatini çekecek mi bilmem ama, Theo ve Vincent'in bu denli birbirlerine yakın ve bağlı oluşları. Özellikle Theo'nun bu denli zorlu biri olan Vincent'e gösterdiği sabır sanırım günümüzde bile zor rastlanır. Resimleri bir türlü başarıya ulaşamayan, sürekli melankoli ve mani şeklinde uçlarda yaşayan bir abisine her zaman yardım eli uzatmıştır Theo. Onun yeteneğine hep güvenmiş hepte takdir etmiştir. Ona maddi destek sağlamış ve bunu karşılıksız yapmıştır. Hatta o kadardır ki abisinin ölümünden sonraki yıl yaşadığı üzüntününde etkisiyle birlikte sağlığı kötüleşir ve Vincent'in ölümünden bir sene sonra vefat eder. (Mezarları yan yanadır.) Bugün bize Van Gogh'u kazandıran kişidir Theo. En büyük alkışlardan birinide o hak ediyor kesinlikle!

   Şimdilik sizinle paylaşmak istediklerim bu kadar. Umarım sizde beğenirsiniz. Bir Van Gogh sever daha katabilirsem aramıza ne mutlu! Sağlıcakla kalın! Hoşçakalın!















   














Ana Sayfa

Kitaptuber

Popular Posts

Followers

Template Hits