23 Nisan 2016 Cumartesi

'Kargalar Meclisi' Kitap Yorumu

Novella Dinamik
Özgün adı: Six of Crows
Sayfa Sayısı: 528
Goodreads: 4.41

İntikam duygusuyla yanıp tutuşan bir mahkûm,
Bahis düşkünü bir keskin nişancı,
 Ayrıcalıklı hayatını geçmişte bırakan bir kaçak, 
Hayalet ismiyle tanınan bir casus,
 Hayatta kalmak için sihir kullanan bir cellat,
Ve hepsini bir araya getiren kaçış uzmanı bir hırsız, 6 Tehlikeli serseri 1 Imkânsiz görev. 
Bu ekip büyük bir felaketi önleyebilecek tek seçenek, tabii önce birbirlerini yok etmezlerse.





   Son dönemin en popüler yayınevlerinden biri olan Novella Dinamik'ten çıkan, Leigh Bardugo'nun eseri 'Kargalar Meclisi' kitap yorumu ile karşınızdayım. Bir çoğunuz bu yazarı Martı Yayınlarından çıkan üç kitaplık Grisha serisinden (Gölge ve Kemik...) tanıyorsunuz ama bana tanımak Kargalar Meclisi ile kısmet oldu. Bu kitabı tanıma serüvenim ise şöyle başladı; Seydaghan bu kitabı bana ilk olarak göstermiş ve mutlaka okumamız gerektiğini söyledi, ülkemizde çeviri aşamasındaydı ve bende goodreadsten araştırmaya başladım ve konusu ilgimi çekti. Kitabı Bursa kitap fuarından oldukça uygun bir fiyata aldım. Aslında ben kitabı elime alıp okuyana kadar bu serinin Grisha serisiyle aynı dünyada geçen bir kitap olduğunu bilmiyordum. Grisha serisinin ilk kitabını daha önce almıştım ama okuma fırsatım olmamıştı, daha sonra yazarın aynı olduğunu keşfettim ve biraz daha araştırınca fark ettim ki aynı dünyada geçen farklı serilermiş. O yüzden bilmeyenler varsa aynısı başlarına gelmesin diye söylemek istedim.
  Kitaba başladığım dönem inanılmaz bir reading slump dönemine girdiğim için başlarında ilerlemek benim için çok zor oldu. Yepyeni bir dünya, yeni kurallar, yeni terimler falan derken biraz kitaptan uzaklaştım, o yüzden ilk yüz sayfayı on günde falan okumuşumdur. Bu durum kesinlikle gözünüzü korkutmasın çünkü tamamen benden kaynaklanan bir durumdu. Eğer stresli bir dönemdeyseniz bu kitabı ertelemenizi tavsiye ederim. Çünkü kitap o kadar detaylı yazılmıştı ki her dialogu, her sahneyi teker teker gözünüzde canlandırmazsanız bu kitabın tadını alamazsınız.
   İlk yüz sayfada bu kadar zorlanınca bir ara pes etmeyi ve kitabı bırakmayı düşündüm, ancak bırakırsam bir daha elime alıp okumamın çok zor olacağını biliyordum, iyi ki de bırakmamışım. Kendimi reading slumptan çıkartacak yöntemler keşfetmeye çalıştım ve en azından bu kitap için en etkili yöntem müzik dinlemek oldu benim için. Daha önceki yazımda bu konudan kısaca bahsettiğim için uzatmadan devam edeceğim. Bu kitapta kullandığım OST ise: Game of Thrones'un 1-5. Sezon Soundtrack'leri oldu ki ben kitapla iyi gittiğini düşünüyorum.
   Gelelim kitabın konusuna; aslında kitabın arka yazısı bize konu ile ilgili bir fikir veriyor ama ancak kitabı okurken yavaş yavaş oturuyor her şey yerli yerine. Merak etmeyin ilk bölüm içinde kimin kim olduğunu anlıyoruz ama daha da güzeli ana konu dışında her bir karakterin geçmişleri hakkında bölümler olması. Kitabın içine gizlenmiş bir şekilde bahsetmiş yazar ve konuyla bütünleşmiş, geçişleri anlamıyorsunuz bile bu yönden artı puan aldı benden. Spoiler olmaması için konuyla ilgili pek fazla şeye deyinmek istemiyorum çünkü kitabın güzelliği bu kısmında bence. Karakterleri, birbirleri ile ilişkileri okuyucunun kendi keşfetmesi gerekiyor. Özellikle de bu kitap için...
   Kitabın artısı çok eksisi az.
 Öncelikle Grisha dünyası beni cezbetti. Ben yazarın gerçekten başarılı bir iş çıkardığını düşünüyorum. Okuyucuya yeni bir dünyayı kabul ettirmek o kadar kolay bir iş değil. Beceri isteyen bir şey, öyle biraz şundan biraz bundanla olacak iş değil. Ben Leigh Bardugo'nun dünyasını çok sevdim.
   Karakterleri de çok yerinde buldum. Abartısızdı. Grisha serisi için okuduğum bir blog ya da izlediğim bir vlog'ta (hangisiydi çok net hatırlamıyorum) yazarın biraz fazla güzellik üstüne düştüğünü, güzel erkekler, güzel kadınlardan oluşan bir seri yazdığını ve bunun hoşuna gitmediğinden bahsedildiğini hatırlıyorum. Grisha serisine yeni başladım ve bu konuda biraz biraz ona hak veriyorum ancak bu kitapta yazarın böyle bir takıntısı yok. Aksine karakterlerin bir çok kusurları var. Kişisel fikrim Grisha serisindeki bu durumun, yazarın karaktelerinin Grisha gibi üstün özellikli bir tür olmasından kaynaklı olduğu yönünde. Bu açıdan bakınca da çok rahatsız edici bir durum sayılmaz.
  Gelelim kitabın eksisine... Karakterlerle ilgili bir nokta da puan kırdım. Karakterler sahip oldukları kişiliklere göre gençti! Bence kitabın en büyük kusuru burası, tabii yine söylüyorum bu benim fikrim. Çünkü özellikle baş karakter olan Kaz, çok zeki bir hırsız, üstelik büyük bir çetenin lideri, herkesin korktuğu ve imrendiği bir insan ama ne on yedi yaşında! Hayır, en azından on dokuz olsun, on yedi ne ya? Masal kitabı mı yazıyorsun sen? Hayır, sen daha dün sümüklü çocuktun ne ara çete lideri oldun demezler mi? Ben dedim. Benim için inandırıcılığını kaybettiği nokta bu oldu ama sonuçta benim hayal dünyam değil mi? Ben aklımda karakterlerin yaşlarını bir kaç yaş büyüterek okudum çok daha güzel oldu bence ama keşke yazarda buna dikkat etseymiş.
   Kitap çok şaşırtmalı, beklemediğiniz her şey var bu kitapta. Son sayfasına kadar bu nasıl olur ya diyeceksiniz demedi demeyin. Hala okumadıysanız mutlaka fazla vakit kaybetmeden alın okuyun. Pişman olmayacaksınız. Üstelik devam kitabı olan 'Crooked Kingdom' yurtdışında satışa sunuldu. Umarım bizim ülkemizde de çok çabuk çıkar. Çünkü nasıl bekleyeceğimi gerçekten bilmiyorum.
   Kendinize iyi bakın! Keyifli okumalar...

Puanım:4,5/5












19 Nisan 2016 Salı

'Gölgedeki Işığım' Kitap Yorumu

Aşk sizi gölgelere hapsetse de daima bir umut vardır...
Clay'i bir daha asla göremeyeceğini düşünen Maggie kalbinin dağılan parçalarını toplayıp hayatına kaldığı yerden devam etmeye çalışır. Çünkü Clay böyle istemiştir.
Tedavi gördüğü klinikte, Clay'in, Maggie'yi düşünmeden geçirdiği bir tek gün bile yoktur. Yavaş yavaş iyileşse de, kalbi hâlâ onu kurtarmaya çalışan kıza aittir.
Ani bir trajedi onları tekrar bir araya getirdiğinde Maggie ile Clay için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Ama değişmeyen bir şey varsa o da birbirlerine duydukları o büyülü aşktır. Bir de karanlığı, o hep istedikleri mutlu sona dönüştürebileceklerine dair besledikleri umut.

Go!
Özgün Adı: Light in the Shadows (Find You in the Dark #2)
Sayfa Sayısı: 421
Goodreads: 4.24

  Aşık olduğunuz kişiyi içindeki tüm karanlığa rağmen kabul edebilir misiniz? Üstelik bu karanlığın asla sizi rahat bırakmayacağını bile bile...
  
  Çok sevgili Go! yayınlarının çıkardığı 'Karanlıkta Buldum Seni' kitabının ikincisi olan 'Gölgedeki Işığım' nihayet bitti. Bu aralar reading slumptayım ve fuarda aldığım onca kitaptan sonra bunu yaşamak üzücü ama kendimi bu durumdan çıkarmak için çeşitli yollar deniyorum. Maalesef mart benim için ne kadar verimli olduysa nisan ayı o kadar verimsiz oldu ve biri manga yalnızca dört kitap okuyabildim. Bunun dışında kendimi bu hastalıklı durumdan çıkaracak yeni yöntemler keşfetmeye adadığım bir ay oldu.
   Mart ayına Kargalar Meclis'i ile başladım ama kitap elimde o kadar süründü ki bırakmayı düşündüm, üstelikte o kadar harika bir kitabı... İlk yüz sayfayı okuyabilmem neredeyse on gün sürdü, kalan dört yüz sayfa ise kullandığım yöntem ile iki gün!
   Herkesin uygulamaktan hoşlanmayacağı bir yöntem kullandım. Kitaba uygun bir OST buldum ve müzik eşliğinde kitap okudum. Evet, bir çok okur için bu tercih edilen bir yöntem olmayabilir ama ben eskiden beri ders çalışırken müzik dinleyen biri olduğum için zorlanmadım. Müzik beni motive etti ve kitaba odaklanmamı sağladı. İyi ki de pes edip kitabı yarım bırakmamışım dedim.
   Uygulaması kolay diğer bir yöntem ise hafif kitaplar okumaktı. O yüzden bende mangalara yöneldim. İki yöntem de gelişme kaydetmemde yardımcı oldu. Ve söylemeden geçemeyeceğim beni motive eden bir başka olay ise İzmir Kitap Fuarına gitmiş olmam. Planlarımda yoktu ancak haftasonu için İzmir'e gitmiştim ve fırsatını bulmuşken kaçırmak istemedim. İyi ki de gitmişim. Bursa kitap fuarından kesinlikle daha canlıydı ve yine bir kaç kitap daha ekledim kütüphaneme.
   Gelelim bir kaç dakika önce bitirdiğim Gölgedeki Işığım'a... Bilmeyenler için tekrar ediyorum kitap Karanlıkta Buldum Seni'nin devamı niteliğinde. Konusu ise psikiyatrik bir hastalığı olan bir çocuk ve kızın imkansız aşkı bla bla bla... Konusu anlatmak bile istemeyeceğim kadar sıkıcı bir kitaptı. Peki neden okudun? diyebilirsiniz. Açıkçası ben ilk kitap olan Karanlıkta Buldum Seni'yi beğenmiştim.
   Sorunlu bir çocuk, ona aşık ve sevdiği çocuğu kurtarmak için her şeyi yapmasına rağmen onu kendinden kurtaramayacağını olabilecek en kötü yolda öğrenen bir kız... Ve sonu olması gerektiği gibi bitmişti. ANCAK, yazar doymamış, iki ergeni mutlu sona kavuşturmazsam içim rahat etmez demiş ve ikinci kitap olan Gölgedeki Işığım'ı yazmış ve bence güzelim kitabı mahvetmiş. 
   İlk kitap ne kadar samimi duygular içeriyorsa ikinci kitap o kadar yapmacıktı. Clay ve Maggie'nin, sen benim ruhumsun, ayrılamayacağım bir parçamsın, sensiz ben nefes alamam buralarda hiç duramam şeklindeki mahalle aşkını anımsatan aşkları bu kitapta benim için gerçeklikten uzaklaşmıştı. Halbuki ne güzel son bulmuştu ilk kitap...
   Bence ilk kitabı okuyanlar beni dinleyin ve kitabı o güzel sonla bırakın! İkinci kitaba gerek yok gerçekten. Kendi hayal ettiğiniz şekilde sonlanmasına izin verin kitabın. Hem paranıza hemde zamanınıza yazık. Onun yerine gidip ara sokaklardaki duvar yazılarını okusanız daha çok şey katarsınız hayatınıza.
   Kitapla ilgili yorumum şimdilik bu kadar. Eğer yapabilirsem yakın zamanda Kargalar Meclisi içinde uzun bir yorum girmeyi planlıyorum. Şimdilik kendinize iyi bakın. Bir sonraki yoruma kadar keyifli okumalar!
Puanım: 2/5


   



7 Nisan 2016 Perşembe

KİTAP YORUMU : TRENZALORE ÖYKÜLERİ






Kitabın Adı: TRENZALORE ÖYKÜLERİ
Orjinal Adı: TALES OF TRENZALORE
Yazarı: Justin Richards, George Mann, Paul Finch, Mark Morris
Yayınevi: İTHAKİ YAYINLARI
Goodreads Puanı: 3.74


"Yüzyıllardır buradayım, bir an olsun rahat vermediler…"

Öngörüldüğü üzere, evrenin orduları Trenzalore kapılarına dayanmıştı. Gezegenin yerle bir olmasının önünde tek bir engel vardı: Doktor. Bu pejmürde adam, dokuz yüz yıl boyunca gezegeni ve üzerindeki Noel adlı ufak kasabayı kötü niyetli güçlere karşı korumuştu.O korkunç yıllarda yaşanan olayların bir kısmı kayıtlara geçti. Ancak diğer pek çok hikâye gizemini korumayı başardı. Ta ki bugüne dek...


Bu kitapta anlatılanlar, yüzyıllar boyunca Noel'in ve sakinlerinin yüzleştiği tehlikeleri savuşturan Doktor'un öykülerinden sadece birkaçı. Bu öyküler, günün sonunda dizleri titreyen canavarların ve her şeye rağmen onlara karşı duran bir adamın son anına kadar nasıl direndiğinin şimdilik elimizdeki tek kanıtı.
                                                              (Tanıtım Bülteninden)





Herkese merhabalar,
Bugün karşınıza acayip fanı olduğum bir dizinin kitap yorumuyla çıkıyorum. Ve bu yorumu yaparken sadece kitaptan değil diziden de bol bol bahsedeceğim, hangi dizi olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Televizyon tarihinin en uzun soluklu dizisi : DOCTOR WHO.
Kendisi bu özelliğiyle  Guiness rekorlar kitabına bile girmiş. Doctor adlı bir Zaman Lordu'nun Tardis adlı uzay gemisiyle zamanda ve uzanda yaşadığı maceraları anlatan kült halini almış bir dizi bu.
2009 yılında yeniden başlayan dizi dünyanın her köşesinden binlerce hayrana sahip. Bu dizinin bir ekol olduğunu, kendine ait bir kültür oluşturduğunu söylemek yalnış olmaz. Çünkü izleyenler bilirler Doctor Who bambaşka dünya.
Sadece tv izleyicisi için de değil, kitapkurtları içinde bu böyle.
Yurtdışında yeni seriyle birlikte BBC tarafından çıkartılan kitapların bir kaçı nihayet ülkemizdede çevirildi. Açıkcası o kitapları her gördüğümde kedinin ciğere baktığı gibi bakıyordum resmen. Ne yazık ki ülkemizde fanı olduğunuz herhangi bir dizinin ya da filmin ıvır zıvırlarını bulmak gerçekten çok zor. İthaki Yayınları hiç değilse bu açlığı birazcık giderdi diyebilirim.En azından onlar farkındalar Türk Whovianların (Doctor Whohayranlarının) azımsanmayacak kadar çok olduğunu.
Yayınevi önce Shada'yı, ardından 50. yıl için 11 yazar tarafından yazılan 11 Doctor 11 Öykü'yü en son olarakta Trenzalore Öykülerini çıkardı. Daha sonra geleneği devam ettirerek 12. Doctor'un kitaplarını çıkarmaya başladı. Bende Shada hariç tüm kitapları aldım. Aslında Şubat Ayında okumaya başlamıştım bu kitabı ama araya başka kitaplar girdi, Mart ayında acayip uzun bir Reading Slump'a girdim derken kitabı ancak Nisan ayında bitirdim.



   Öncelikle bu kitaplardan ne beklemelisiniz ? Dizinin takipçisiyseniz her türlü okuyorsunuz ve her türlü hoşlanıyorsunuz bu kitaplar, yok değilseniz okumaya başlamdan önce beklentilerinizi çok da yüksek tutmayın, çünkü her ne kadar Doctor Who bir bilimkurgu dizisi olsa da bu kitaplardaki bilimkurgu dizinin çok aşağı seviyesinde, canavarları tv'de görmeye alışık biri için kitaptakiler o kadar da etkileyici değil, açıklamalar desen aynı şekilde tabii işin içine hayal gücü girince her şey mükemmel oluyor ama bu kitaplara başlamadan önce bu durumu mutlaka göz önünde bulundurmalısınız.



 Bu kitabın hikayesine gelirsek, Trenzalore Öyküleri 7. sezonun Yılbaşı bölümü The Time of the Doctor'un ardından kaleme alındı çünkü kitaptaki dört hikayede Doctor'un Trenzalore'da geçirdiği zamanın kayıtları.Bir şekilde bölümün devamı.

Hatta kitabın kapağında söylediği gibi bu hikayeler 11. Doctor'un son direnişi 'nin kanıtları. Doctor evrenin her bir köşesinde yankılan mesajın anlamını çözmek üzere Noel adlı kasabaya gelir, bu kasaba her daim karlar altında, güneşin sadece kısacık bir an kendini gösterdiği, kimsenin yalan söyleyemediği bir yerdir. Doctor'un bilmediği ise bu gezegenin adını daha önce duymuş ve gelecekteki halini bizzat kendi gözleriyle gördüğüydü.

Trenzalore'dan yayılan mesajı sadece Doctor değil,gezenin en uzak köşesinde yaşayan türler dahi duymuştuR ve hepsinin tek bir isteği vardı, bu gizemli mesajı çözmektir. Ki bu mesajda ne olursa olsun asla cevaplanmaması gerekn bir soru vardır : DOCTOR WHO ?




Doctor, sorunun ne anlama geldiğini ve eğer cevaplınırsa nasıl sonuçlar doğuracağını bildiği için yol arkadaşı Clara'yı gönderip Trenzalore'de kalmaya karar verir. Çünkü o soru cevaplanırsa yeni bir Zaman Savaşı'nın olması, evrenin birbirini parçalaması an meselesidir.
İşte Trenzalore Öyküleri Doctor'un Noel kasabasınında ki zamanını, Doctor tarafından savuşturulan tehlikeleri, 300 yıl boyunca bir saat kulesinde tek başına yaşlanan pejmürde bir adamın son anına kadar gezegendeki insanları koruyuşunu anlatıyor. Kitabı okurken her bir cümlede aklımda sadece Matt Smith'in sesi, hareketleri, gülümseyişi ve öfkesi vardı. Çünkü bunlar çok iyi bildiğim şeyler. Sanki gerçekten tv'de izliyormuşcasına okudum kitabı.
Matt Smith zaten benim favori Doctor'um. Benim için kesinlikle unutulmaz biri o yüzden kitap da okurken çok rahat bir şekilde hayalimde canlandırabildim kendisini. Muhteşem bir enerjisi olan, her bölümle birlikte kendini geliştiren bir oyuncuydu Matt Smith. Genç yaşına rağmen üç yıl boyunca harika bir iş çıkarttı, Doctor'u adım adım zirveye taşıdı.






Dört hikayede farklı yazarlar tarafından yazılmış bir seçkiden oluşmuş bu kitap. Hepsini okurken zevk aldım ama bazılarını diğerlerinden daha çok sevdim. Farklı yazarlar tarafından yazıldığı için puanlamayı da öykülere göre yaptım.
Özellikle iki tanesi çok hoşuma gitti.Ve sonuncu hikayede ise öyle bir şey vardı ki içimi yaktı,kül etti. Tabii her güzel şey gibi bununda bir sonu vardı. 11. Doctor Time of the Doctor bölümünde diziye veda edince 8. sezon boyunca somurtuk bir şekilde diziye devam ettim, şimdi öyle hissetmesem de yeni Doctor- Peter Capaldi'yi çok sevsemde kimse ama kimse Matt Smith gibi olamaz benim gözümde.





Hikayelerdeki canavarların çoğunu tanıyorum, tanımadıklarımsa büyük ihtimalle klasik seridendi. Buz Savaşçıları/Ice Warriors, Krynoid, Nestene Bilinci/Autons ve Mara tanıdığım canavarların olduğu hikayeyi çok daha rahat okudum. Diğerlerindeyse eh onların da anlatımı çok güzeldi diyelim.

 Ama keşke diyorum keşke favori canavarım
 Weeping Angels'larla ilgili de bir hikaye olsaydı. Doctor Who evreninin en muhteşem canavarlarından bir tanesi bunlar. Belki bölümde gözüktükleri için belki de yazarlar farklı türleri hikayelerine konuk etmek istedikleri için her iki şekilde de yazık olmuş. Şöyle sıkı bir yazar Korku/Bilimkurgu tarzında bir şeyler çıkarabilirdi ortaya, kim bilir!?

Kitabın basımı çok beğendiğimi de eklemek istiyorum buraya, özellikle kapağı açar açmaz 11'in çizimiyle karşılaşmak ve kitabın Handles'a ithaf edilmesi beni nasıl mutlu etti anlatamam.Çok keyifli bir okuma süreci oldu umarım sizde en az benim kadar seversiniz bu kitapları. Eğer henüz diziye başlamamamışsanız bu yazıyı okuduktan sonra hemen bir internet sitesi bulun ve başlayın.

PUANLAMA:
 DOLU YAĞMURU-JUSTIN RICHARDS 4/5
KURTLU ELMA-GEORGE MANN 5/5
TRENZALORE'DEKİ YABANCILAR-PAUL FINCH 5/5
RÜYALAR-MARK MORISS 3/5










5 Nisan 2016 Salı

'Senden Önce Ben' Kitap Yorumu


Birbirlerine aşktan başka verecek hiçbir şeyleri yoktu...
Yaşamın ince detayları Lou'dan sorulur. Otobüs durağıyla ev arasında kaç adım var? Çalıştığı kafeye gelip gidenler nasıl bir hayat yaşıyor? Parlak yeşil elbisenin altına ne renk külotlu çorap giyilir? Onda bu sorularun hepsinin cevabı var. Kolayca mutlu olabildiği küçük dünyasında bilmediği tek şey hayatın çok daha karmaşık soru ve cevaplarla dolu olduğu...
Geçirdiği motosiklet kazasıyla hayatı altüstü olan Will uzun süredir karmaşık sorularla meşgul. Bu hayatta diğer insanları mutlu eden küçük şeyler ona biraz olsun keyif vermiyor. Çevresindeki tüm renkler birden griye dönmüş ve böyle bir umutsuzluk içindeyken yapabileceği tek şeyin hayatını sonlandırmak olduğunu düşünüyor.
Peki, asık suratlı, aksi ve geçimsiz Will, Lou'nun rengarenk yaşamıyla karşılaşırsa neler olur?
Mucizelere inanmıyorsanız bir kere daha durup düşünün.

Pegasus
Özgün Adı: Me Before You
Sayfa Sayısı: 460
Goodreads:4,30

"Nasıl hissediyorum biliyor musun Lou? Sanki koşuyor ama hep biraz geride kalıyorum."
-Will

Harika bir mart ayının ardından, mart ayının son günlerinde (ve nihayet) okuduğum 'Senden Önce Ben'in yorumunu gireyim dedim. Kitap uzun zamandır okuma listemdeydi. Alıp almamak konusunda oldukça çelişkiye düştüğüm bir kitaptı kendisi. Sonunda fuardan almaya karar verdim. Alıp okumamı sağlayan en büyük etken; kitabın filminin geliyor olması ve benim oyuncularına bayılıyor olmam diyebilirim.

Trajedilere bayılan, üzücü sonları mutlu sonlardan daha çok seven biriyimdir. Evet, kulağa biraz psikopatça geliyor olabilir ama böyle sonlar bana daha samimi daha gerçeğe yakın geliyor. Bu kitapta olduğu gibi...


Kitabın konusunu biraz daha detaylandıracak olursak; Will, genç başarılı bir iş adamı ve ekstrem sporları yapmayı seven biridir. Ancak bir gün motosiklet kazası geçirir ve kuadriplejik* kalır. (*Her iki kolunun ve her iki bacağının felç olması) Omuriliği zedelendiği için asla düzelemeyecektir ve bu onu derin bir depresyonun, hatta hayatını sona erdirmeyi isteyecek kadar büyük bir depresyonun içine sürükler.

Lou ise, yirmialtı yaşında, ailesi ile birlikte yaşayan ve çalıştığı kafenin kapatılması ile işsiz kalmış olmasına rağmen değişik giyim tarzın ile hayata karşı inanılmaz pozitif bir enerjisi olan bir kız. Hayata dair hayalleri yok.Patrick adında sporla kafayı bozmuş bir sevgilisi var. Maddi açıdan ailesinin durumu kötü olduğu için annesi, babası, dedesi, kız kardeşi ve onun oğluyla aynı evi paylaşmak zorunda kalıyorlar. Kısacası ailesine destek çıkmak için çalışmak zorunda. O yüzden işsiz kalınca bulabildiği ilk işe atlıyor diyebilirim. Bu işte 6 ay süreyle felçli bir hastaya bakıcılık yapmak.

Tabii Lou bu hastanın Will gibi genç ve yakışıklı bir bey olduğunu bilmediği ve karşısında beklediği kişinin zihinsel olarakta engelli biri olacağını düşünmesine rağmen parası iyi olduğu için istemeye istemeye kabul ediyor. Will ile tanıştıklarında yanıldığını görüyor ve yapması gereken işler ise çoğunlukla Will'i neşelendirmeye çalışmaktan ibaret ancak Will oldukça huysuz olduğu için bu Lou'nun sandığı kadar kolay olmuyor. Yine de bir süre sonra birbirlerine alışmaya başlıyorlar.

Ancak bir gün Lou, Will'in ailesi ile altı ay sonra İsveç'te hayatına son vereceklerine dair bir anlaşma yaptıklarını öğreniyor. Ve Lou onu vazgeçirebilmek için altı ay boyunca Will'e yeni şeyler deneterek ona her şeye rağmen mutlu olabileceğini göstermek için uğraşıyor.


Okumayanlar için kitabın dokunaklı bir kitap olduğunu, mendile gereksinim duyabileceğinizi baştan söyleyeyim!

Yazım diliyle başlarsam, akıcı ve kolay okunan bir dile sahipti. Edebi olarak 'sade' şeklinde nitelendirebileceğim bir tarzı sahip. Etkileyici cümlelerden oluşmuyordu yine de bir şekilde sizi etkilemeyi başaran bir tarzı vardı. Her ne kadar yazım tarzının biraz Will ve Lou'nun duygularını yüzeysel bırakmış olabileceğini düşünsemde bu da çok belli belirsizdi. Zaten bence kitabın kendine aşık ettiren yanı içeriği...

Özellikle mesleki açıdan yaklaşırsam Will gibi hatta Will'den daha kötü durumda hastalarla çalıştığım oldu. Birebir bakımlarını hiçbir zaman üstlenmedim ancak onların ne gibi sorunlarla karşılaşabileceği ile ilgili bir çok eğitim aldım. Yine de onların düşünce şeklini hiçbir zaman tam olarak anlayamayacağımı biliyorum ama sorun onları anlayamamak değil, sorun onları anlamaya çalışmamak... Yazar onları anlamaya çalışmakla kalmamış, bir de bunu okuyucularına güzel bir konu ile yoğurarak aktarmak istemiş ve ben başarılı olduğunu düşünüyorum.

Aslında kitabın içindeki aşk bir yana, ülkemizde olmasa bile şuan bir çok avrupa ülkesinde ve Amerika'daki yeni bir konuya parmak basması beni daha çok etkiledi. Hekim yardımlı intihar, ötenazi gibi konuların açık açık konuşulmaya başlanmasının zamanı geldi mi sorusunu bıraktı benim kafamda. Toplumsal ve dini açıdan bize pek uygun bir durum değil gibi görünüyor şimdilik. 

Açıkcası bu kitabı herkese tavsiye eder miyim? Sanırım etmem. Bu kitabın kötü olmasından kaynaklanmıyor, içeriğinden kaynaklanıyor. Kitap güzel evet ama sonu herkesin seveceği şekilde mi bitiyor? Pek öyle değil gibi. O yüzden bu kitabı okumak istiyorsanız önyargılarınızdan arının derim.

Kitabın bende bıraktığı buruk tadı hala hissedebiliyorum. Ne zaman geçer tam olarak bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa filme koşa koşa gideceğimdir ve içimden bir ses filmi kitabından daha çok seveceksin diyor. Film 27 Mayıs'ta vizyona girecek bu arada... 
Fragman hemen aşağıda olacak, keyifli seyirler. (ve okumalar...)

Puanım: 4/5


Fragman








BİR TÜYAP İNCELEMESİ/TÜYAP GANİMETLERİ






  Selam Millet!
 Bir kitap fuarının daha sonuna geldik, maalesef Bursa kitap fuarına bu sene son gidişim olabilir. Çünkü yakında mezun oluyorum ve Eskişehir'de yaşamaya devam edeceğimi sanmıyorum. Atlı senedir buradayım ve artık neredeyse evim gibi olmaya başlamıştı bu şehir, ayrılacak olmak üzücü ama güzel anılar biriktirdim. Üstelik bu sayede Seydaghan ile tanıştım ve ta daa, birlikte kitap okumanın tadına vardık. Bu yazının üzücü bir yazı olmaması gerekiyor o yüzden ben direk fuar kısmına geçsem iyi olacak.
  Fuara daha önce de belirttiğimiz gibi bazı kötü olaylardan dolayı ancak bitişinden bir gün önce yani 26 Mart'ta gidebildik. Öğle vakti gibi fuar alanına vardık. Başta beklediğim kadar kalabalık değildi ki bu benim hoşuma gitmişti çünkü kalabalıktan nefret ederim; ancak bir saat içerisinde tıklım tıklım oldu hatta nefes almak bile zorlaştı. Bunu tahmin ettiğimiz için önce alışverişimizi yaptık sonrasında fuarı gezdik.
  Daha önce de sizlere bahsettiğim gibi ilk durağımız Pegasus standı oldu.

Gerçekten inanılmazdı. Yani bir listem olmasına rağmen kitap seçmek o kadar zordu ki...
Ancak çalışanları ilgiliydiler ve çok yardımcı oldular.
Ve tabii ki,
İndirim yok denecek kadar azdı.
8 adet kitap alabildim.
Ezik, Ağıt-Araf-Ayrılık kutulu set, Akıl Çıkmazı, Senden Önce Ben, Her gün,
ve son olarak Ben Earl ve Ölen kız
  Tüm listemi alamadım çünkü paramın çoğunu harcamak zorunda kaldım yine de pişman değilim yine olsa yine yaparım. Şimdilik 'Senden Önce Ben'i bitirdim ve gerçekten söylenenler kadar varmış... Yakın bir tarihte bloga bununla ilgili bir yorum girmeyi de düşünüyorum.
   Pegasus'tan sonra ziyaret ettiğimiz dier yayın evi sanırım Martı ve Novella standı oldu.
Martı ve onun alt kuruluşu olan Novella birlikteydi ve her fuarda oldukları gibi harikalardı diyebilirim.
İndirimi MÜTHİŞTİ!
Ciltsiz kitaplar 10 tl, ciltliler ise 15 tl'den satılıyordu ki neredeyse %50 indirim demek bu daha ne olsun!
3 kitapta onlardan aldım.
Postacı kapıyı çalmayacak, Kargalar Meclisi ve Benimle Asla Tanışamayacaksın
  Martı ile ilgili en sevdiğim şey kitaplarını kaliteli kağıda basmaları ve sırf bu yüzden üç yüz sayfalık kitabın değerini otuz, otuz  beş lira yapıp okuyucuyu sömürmemeleri. Üstelik gerek fuarlarda gerek internette ve kitapçılarda çok iyi indirim yapıyorlar. Açıkcası bu yönleri bana çok samimi geliyor. Ticari kaygı gütmeyip, okuyucularına en iyi hizmeti sağlamaya çalışıyorlar. Almak istediğim daha çok kitap vardı Martı'dan ama Pegasus'ta harcadığım ve almak istediğim başka kitaplar olduğu için maalesef hepsini alamadım ama yine de güzel bir alışveriş yaptım.
  Martı'dan hemen sonra Go! yayınlarını ziyaret ettik. Go!'nun bende olmayan kitabı yok gibi bir şey. Bir tv dizisinden uyarlanan ve senaristi Julie Plec'in yazdığı 'The Originals serisi' ve 'Konuş Benimle' kitapları... Konuş Benim'leyi fırsat bulunca almak istiyorum ancak the Originals'a kesinlikle başlamayacağım, sebep ise dizinin senaristine duyduğum nefret! O kadından benim Klaroline çiftimi bozduğu için gerçekten nefret ediyorum. Öhöömm neysee...
Go! Beyaz Balina yayınlarının bir alt kuruluşu.
Açıkcası Go!'nun standını sevmiyorum. Yani kenarda köşede kimsesiz çocuk gibi bir yerde satış yapıyorlar ve bundan hoşlanmıyorum.
İndirimleri geçen sene ki gibi iyiydi. Tüm kitaplarını 12 tl'den satıyordu ki bence gayet uygundu. (Geçen sene 10 tl idi)
2 kitapta Go!'dan aldım.
Komik Bir Hikaye, Gölgedeki Işığım
  Ve diğer bir hayran kaldığım yayın evide Parodi yayınları oldu ki geleceklerini düşünmemiştim bile. Geçen sene yoklardı ve bu sene oradaydılar...
Parodi'de yeni ve başarılı yayınevlerinden biri.
Fuarda tüm kitapları 10tl'ydi.
En sevdiğim çalışanlar kesinlikle Parodi'deydi.
Ve 3 kitapta buradan aldım.
Benim Balığım Yaşayacak, Buz Kapanı, Ateş Çemberi
  Kitap aldığım diğer yayınevleri ise: Tudem ve Gereklişeyler... Tudem'den Canavarın Çağrısını aldım ve hemen okudum. İnanılmazdı! Kesinlikle 2016 favorilerimde yerini aldı. Gereklişeyler'den ise Tokyo Ghoul'ın 3.cildini aldım. Gönül isterdi ki daha fazla manga alabileyim ancak zaten düşündüğümden daha fazla para harcadığım için kendime dur demem gerekti.

Ve Ganimetlerimin resmi...
  Son olarak, satın aldıklarımın yanında size dolaştığım stantlardan ve diğer yayınevlerinin indirimlerinden de bahsetmek istiyorum. Aslında kafamda Artemis ve Dex'ten de kitap alma fikri vardı. Ancak Dex'in indirimli kitapları arasında aradığımı bulamadım ve %20 gibi komik bir indirimi vardı diye kitap almaktan vazgeçtim. Artemis'in de aynı şekilde ya %20 ya da %25 gibi bir indirimi vardı ve internet alışverişinin daha avantajlı olacağını düşündüğüm için oradan da kitap almadan döndüm. Benim favorim olan diğer bir yayınevi ise İthaki-Yabancı'ydı ancak daha önce de söylediğim gibi çok fazla indirim yapmayacaklarını biliyordum ve kitap almayı düşünmüyordum. Almadım da ama dikkatimi çeken bir şey oldu, aslında bu sadece İthaki ve Yabancı'ya özgü değildi Martı ve bir kaç yayınevinde daha aynı şeyi fark ettim. Fuarın son günleri olduğu için mi bilmiyorum ama kitaplar eksikti. Listemde olup orada göremediğim bir sürü kitap vardı. Genelde güncel kitaplar gördüm ama eski basımlı kitapların hiçbirini göremedim. Özellikle Martı ve İthaki standında çok belirgindi. Sebebini gerçekten merak ettim ve üzüldüm. Geçen sene böyle değildi ve bu sene böyle bir şeyle karşılaşmak beni şaşırttı. Fuarın heyecanı biraz eksik geldi. Yine de kendi adıma ben eğlendim. Alışverişim beni çok memnun etti. Seneye Bursa'ya gidecemeyecek olmanın verdiği bir hüzün olsa da her bir anı asla unutmayacağım.
  Şimdilik benden bu kadar ve sözü arkadaşım Seydaghan'a devrediyorum.
  Kendinize iyi bakın, esen kalın :)

Merhabalar, 
Görüşmeyeli iyisinizdir umarım, 
Sevgili Croatan yayınevlerinin indirim oranlarından bahsettiğine göre bende biraz fuarla ilgili izlenimlerimi aktarayım size. Fuar ortamı bir başka güzel oluyor bu sene Bursa Kitap Fuarına dördüncü gidişim ama hala ilk günmüş gibi heyecanlanıyorum. Onca kitabın olduğu ortamda heyecanlanmamak elde mi?
Sakin başlayan bir cumartesi fuara giriş yaptık, başlarda çokta kalabalık değildi hani, rahat rahat gezebileceğin bir ortamdı ama öğleden sonra iğne atsan yere düşmez bir kalabalık oldu. Hele o imza kuyrukları!
Hepimiz fuarın en çok indirimini seviyoruz, ne kadar çok indirim varsa o kadar mutlu oluyoruz,tabii bazı yayınevleri bizi pek mutlu etmiyor ama olsun.

Bu sene geçen sene yapmadığım bir şey yaptım ve Pegasus Yayınlarından alışveriş yaptım. Genelde fuarda avantajlı olmuyor diye Pegasus'tan alışveriş yapmıyordum, ancak bir ya da iki kitap. Ama bu sene parama kıydım ve listemdeki Pegasuslardan beşini aldım. Geriye sadece durduğum yerden görülmediği için unuttuğum Mara Dyer serisinin son kitabı Akıl Çıkmazı kaldı. 
Nasıl bir mutluluk anlatamam özellikle Arşiv ve Savaşçı Varis'i alıpta oradan çıkmak,paramın çoğu Pegasuslara gittiği için bu sene daha az kitap almış olsam da en azından istediğim kitapları aldım.Zira bu kitapları özellikle bu ikisini uzun zamandır bekliyordum. Ayrıca gene merak ettiğim kitaplardan olan Ezik ve muhteşem bir basıma sahip Vahşi Orman'ı aldım. Stand görevlilerine gelirsek bize yardımcı olan bayan görevli çok sevimliydi. Bizimle güzelce ilgilendi, kitaplarla ilgili kısa bir muhabbetimiz bile oldu.

Martı Yayınlarından, daha doğrusu yayınevinin yeni ismi Novella Dinamik'ten Leigh Bardugo'nun çıktığı günden beri gözümü alamadığım Six of Crows/Kargalar Meclisi'ni hemen aldım. Daha doğrusu aldık! 
Yazarın Grisha serisi beni acayip hayalkırıklığına uğratmış olsa da neden bilmiyorum bu serinin çok daha iyi olacağını düşünüyorum. Bir şekilde hissediyorum :)


GO! Yayınlarının indirimi gayet iyi olsada bu sene onlardan kitap alamadım bunun en büyük nedeni de her zaman indirimde olan bir yayınevi olması ve Eskişehir yerel sahafı İnsancıl'da fuardakiyle aynı fiyata bulabilmem. Ayrıca sonra dönerim deyip paramı en son kuruşuna kadar harcamam. Geçen seneki gibi bu senede o uzun standları tercih etmiş Go! Yayınları. Geçen sene değil ondan önceki sene Beyaz Balina yayınlarıyla aynı standaydılar, sonra kendi standlarına kavuştular ama gene aynı yerdeydi.
Neden bilmiyorum bu sene fuar bana biraz karışık geldi. Katılımcı planına da baktığımda stand sayısının arttığını fark etmiştim ama salonlardan içeri girene kadar anlayamamıştım ne kadar karışık bir plan yaptıklarını. Özellikle bazı yayınevlerini bulmakta çok zorlandık. Gereksiz bir karmaşa vardı ortada.

Ve gelelim Bursa Kitap Fuarının en güzel yayınevine tabii ki herkes kim olduğunu biliyor SEVGİLİ PARODİ YAYINLARIYDI, hem indirim bakımından hem de sevimli ve bir o kadar da hoş sohbetli görevlileri bakımından fuarın en muhteşem yayınevlerinden biriydi. İstanbul Kitap Fuarında 10tl indirimi herkesin dilindeydi, ben açıkcası bu senede Bursa'ya gelmezler diye düşünüyordum ama beni şaşırttılar.Geçen seneki fuarda yayıneviyle irtibata geçmiş ve fuara gelip gelmeyeceklerini sormuştum, onlarda bu sene katılmayacaklarını söylemişti. O yüzden ne yalan söyleyeyim bu senede kendilerini beklemiyordum. 
Ama gelmişler, tüm o karışık yerleşim yüzünden bulunması zor bir standları vardı ama aradık bulduk! İyi de bulmuşuz fuardan en memnun ayrıldığım stand Parodi yayınevi oldu.  
Neler aldığıma gelirsek Karanlık Zihinler serisinin son iki kitabı Buz Kapanı ve Ateş Çemberi'ni aldım. Ayrıca standtaki bayan görevliyle Çürük ve Harabe ile ilgili konuştuk ayaküstü. 

Gerekli Şeyler'den Ajin ve Tokyo Ghoul'un ilk cildini aldım, Ajin'i çok merak ediyordum hatta animesine başlamak istemiştim ama sonra vazgeçtim, iyi ki de vazgeçmişim zira önce mangasını okumak istiyorum. Tokyo Ghoul'a gelince birinci sezonunu zevkle izlediğim bir animeydi, mangasının çıktığını daha doğrusu dilimize çevirildiğini duyunca listeme eklemiştim zaten.

İthaki Yayınlarındansa çok sevdiğim, her kitabını zevkle okuduğum Neil Gaiman'ın öykü seçkisi Kırılgan Şeyler'i aldım ki, aslında bu fuarda ne Yabancı yayınlarına ne de İthaki yayınlarına uğramayı düşünüyordum indirim oranlarının az olmasının yanında, yayınevinin sitesi olan İlknokta'da kitapları çok daha uygun fiyata bulabiliyorsunuz.Tabii söz konusu Gaiman olunca işler biraz değişiyor alayım mı almayayım diye düşündüm sonunda almaya karar verdim.

Dex Yayınlarına gelirsek, normalde en azından geçen seneye kadar fuarda en çok sevdiğim ve en memnun ayrıldığım yayınevi Dex olurdu. Ama bu sene bir şeyler olmuş onlara, şuana kadar gördüğüm en küçük stand ve sadece belirli kitaplarda yapılan bir indirim vardı.İstanbul Kitap Fuarında ortağı kasıp kavuran Dex yayınları Bursa'da baya cimri davranmış. Tamamlamam gereken serilerin kitaplarını bile bulamadım. Yayınevinden yeni çıkan Buz Ateşi'ni incelemeyi hatta satın almayı düşünüyordum ama ne yazık ki yoktu ayrıca çalışanlarıda çok sinir bozucuydu,o yüzden biri hediye olmak üzere sadece iki kitap aldım. Biri Cam Şato, diğeri de Mistik Şehir. de , Diğeri de dım.üzerüzden o yüzden k sişnirk rıca üyordum ama ünüyrodum 'ni ıuz le bulamadım

Ve gelelim fuarın son yayınevine, aslında ilk oraya uğramıştım. Yapı Kredi Yayınları Harry Potter serisini yeni kapaklarla tekrar basınca bende bir hevesle kitapları sipariş etmiştim, tabii bana her zamanki şanssızlığım yüzünden eski ve yeni seri kapakları karışık olarak ışık olarak gelmişti. Geri vermeyi düşünmüş ama sonra iki seriye de sahip olmak istediğime karar vermiştim. Yeni kapaklarla gelecek diye de Ateş Kadehi'ni sipariş etmemiştim zaten o sıralarda Ateş Kadehi hala eski basımla satılıyordu. Neyse gel zaman git zaman sonunda yeni kapaklı versiyonda raflarda yerini aldı bende görür görmez fuar listeme ekledşim.Fuarda da indirim oranına bakmadan hemen aldım. Sonunda serim tamamlandı çok mutluyum,işte bir fuarda bizim için böyle geçti,işte nuyum :)tram da indirim oranına yle geçti. Çok zevkli,ÖÇ zevkli bol kitaplı bir gün geçirdik. Çedim.stesine erini






 Ve bunlarda Tüyap Ganimetlerimin resmi...
 Umarım sizde bizim gibi güzel bir gün, unutulmayacak anılar biriktirmişsinizdir. İzmir fuarına gidecekler umarım sizde kitap dolu muhteşem günler geçirirsiniz.

 
   

Ana Sayfa

Kitaptuber

Popular Posts

Followers

Template Hits