23 Haziran 2016 Perşembe

Sissoylu Serisi: Son İmparatorluk Kitap Yorumu

Bir zamanlar, dünyayı kurtarmak için bir kahraman ortaya çıkmıştı. Gizemli bir kalıtıma sahip, diyarların üstüne çöken karanlığa karşı cesurca meydan okuyan bir genç adam.

Yenik düştü.
O zamandan bu yana bin yıl geçti ve dünya, Lord Hükümdar olarak bilinen ölümsüz imparator tarafından yönetilen, kül ve sisten oluşan bir çölden başka bir şey değil. Üstelik bin yıldır bütün ayaklanmalar ağır bir hüsranla sonuçlandı.
Ancak her nasılsa umut ölmüyor. İmparatorluğun ve hatta Lord Hükümdar'ın bile sonunu getirmenin hayalini kurmaya cesaret edebilen bir umut. Planlanmakta olan yeni bir tür isyan var; tarihin en büyük soygununun etrafında inşa edilmekte olan bir isyan, dâhi bir hırsızın kurnazlığına ve beklenmedik bir kahramanın, bir sokak çocuğunun kararlılığına dayanan bir isyan.
Gecenin sahibi sisler.

Dünyanın sahibi ise Lord Hükümdar.



Akılçelen Kitaplar
Özgün adı: Mistborn: The Final Empire
Sayfa sayısı: 525
Goodreads: 4,41

  Selam millet, nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Çoğunuzun benden iyi olduğu kesin. Muhtemelen çoğunuzun okulu çoktan kapandı ve yaz tatiline girdiniz. Benim gibi mezuniyet sonrası hala öğrenci olanınız çok azdır. Birileri size tıp fakültesi bitmiyor derse, onu dinleyin! Gerçekten bitmiyor!
    11 ayın sultanı Ramazan ayındayız bildiğiniz gibi. Ve bu ay mezuniyetti, kepti derken çok okuma açısından verimsiz bir ay daha oldu benim için. Mart ayındaki verimimi son bir kaç aydır alamıyorum ve bu beni gerçekten çok üzüyor. Üstelik okunacak çok fazla kitap varken, bu durumun ne kadar sıkıcı olabileceğini tahmin edebilirsiniz. Bu sefer karşınıza Şeydaghan ile bir Haziran ayı kitabı olmasına karar verdiğimiz Sissoylu serisinin ilk kitabının yorumuyla çıkıyorum. Bu kitabı normalde beraber okuyacaktık ancak Şeydaghan beni yarı yolda bıraktı. Ah, merak etmeyin bunu ona o kadar çok hatırlattım ki sonunda kendimden bıktırmış olabilirim. Eh, en azından intikamımı aldım!
    Gelelim Sissoylu Serisine...
    Serinin yazarını tanıyanlarınız vardır. Tanımıyorsanız bile bir çoğunuz farkına varmadan da olsa onun kitaplarını okumuşsunuzdur diye düşünüyorum. Evet, bahsettiğim kitap Steelheart! Dex yayınları tarafından çıktı ve çok uzun zaman boyunca 9.90'lık kampanyalar içindeydi. Kitaba sahip olmayan kalmamıştır diye düşünüyorum. Eğer yoksa mutlaka edinmenizi öneriyorum. Ama bugün ki yorumum bu seri ile ilgili değil. Sizlere muhteşem yazarımız Brandon Sanderson'nun diğer bir serisi olan: Sissoylu'nun biraz dedikodusunu yapacağım.

     
     Son imparatorluk, Kuşatma ve Çağların Kahramanı şeklinde üç kitaplık Epik fantazi tarzı bir seri Sissoylu serisi. Arka kapak yazısı bana biraz Kargalar Meclisi'ni andırmıştı. Eh, Kargalar Meclis'i favorilerim arasına girince de Sissoylu'yu sevmemem mümkün olmadı tabi.
    Kitabın konusu daha doğrusu karakterlerin var oldukları epik dünyayı açıklamak benim için kolay olmayacak. Ancak şöyle bir özet geçmem gerekirse, dünya her epik fantazi kitapta olduğu gibi Lord Hükümdar adındaki tanrı olduğunu iddia eden bir karanlık lord tarafından yönetiliyor. Bu ütopik dünyamızda insanlar tabii ki sınıflara ayrılmış durumdalar. Skaa'lar, asiller, obligatörler ve sorgucular... Basit olarak açıklayacak olursam,Skaa'lar kölelik yapan bir grup, Asiller ticareti ellerinde tutan aristokrat grubu, Obligatörler bürokratik kesim ve Sorgucuları, eh bir nevi milli savunma bakanlığı gibi tanımlamak mümkün, gözlerindeki korkunç kazıkları ve insanlık dışı cezalandırma yöntemlerini saymazsak... Bu kitabın epik fantazi olduğunu söylediğimize göre gelelim epik kısmına... Lord Hükümdar ve asil tabakanın sahip olduğu bazı özel güçler var- Bu kısım açıklaması en zor kısım o yüzden fazla üzerinde durmayacağım, çünkü metin içerisinde çok güzel bir şekilde açıklıyor yazar.- Bu güçlere allomensi diyoruz. Bu güce sahip olan kişi demir, çelik, bakır, tunç, pirin, lehim, kalay vs gibi metalleri bir şekilde 'yakarak' bazı güçler ediniyor. Mesela lehim yakarak vücuduna inanılmaz bir fiziksel dayanıklılık sağlıyor, kalay ise duyularını güçlendiriyor, pirinç yakmak duyuları teskin ediyor, demir metalleri kendine çekiyor, çelik ise itiyor gibi... Tüm metalleri yakabilen kişiye allomensır diyorlar ama bu özelliğe sahip olan insanlar çok nadir. Çoğunlukla birer metal üzerinde yetenekleri oluyor asillerin.
   Sissoylu adı nereden geliyor diye merak edenleriniz vardır muhakkak. Hemen açıklıyorum, sissoylular skaa ile asilin allomensır melez çocuklarına deneniyor. Bu durumda her zaman bir yetenek çıkmak zorunda değil. Bir kaç nesil sonra da bir melezde bu güçler görülebiliyor. Genelde tek bir güce sahip olanlara siskan deniyor.
  Konusu ise şöyle, isyancı bir Skaa grubu, Lord Hükümdar'ı devirmek için, 'Hathsin Firarisi' hırsız bir adamdan yardım istiyor, yani bir sissoylu olan Kelsier'i onlara bir ordu oluşturması için kiralıyorlar. Kelsier ve ekibi bu imkansız olan görevi yerine getirmek için kafa kafaya veriyorlar.
    

    Kitabın her karakteri ayrı ayrı harikaydı ama benim favorim tabii ki Kelsier oldu! Burada hemen bir karşılaştırma yapmak istiyorum. Kargalar Meclisi'ni okuyanlar Kaz'i tanırlar. Kelsier ile tanıştığımda Kaz ile aralarında inanılmaz bir benzerlik gördüm. İkisi de hırsızdı, ikisininde başına trajik olaylar gelmişti, ikisi de inanılmaz zekiydi ve çok becerikliydi. Bu tarz güçlü karakterleri gerçekten çok seviyorum. O yüzden Kaz'e bayıldığım gibi Kelsier'e de bayıldım. Kelsier'in dışında diğer bir favori karakterim Sazed oldu. Karakter olarak çok farklıydı ve ilgi çekiciydi. Yine sevdiklerimin arasında açıkgörüşlü bir asil olan Elend Venture var. Kim bu çocuğa gönlünü kaptırmaz ki? Bir diğer karakter ise Vin. Vin'de Kelsier gibi bir sissoylu. Yeteneklerinin farkına varmasını Kelsier sağlıyor ve onu eğitiyor. 
   Vin'i hem seviyorum hem de sevmiyorum. Vin bir çok kadın karaktere göre güçlü bir kız, ama fazla saf bulduğum tarafları olduğu için sevmiyorum. Özellikle asillerin skaa'lara yaptığı onca zulme rağmen sırf aşık olduğu adam asil diye onların içindeki iyiliği görmeye çalışması beni sinir etti. Kötüler işte kızım, kötüler aaa!!! Yine de fazlaca bağlanmasamda Vin'i sevdim.


    Brandon Sanderson hayal gücü ve kalemi inanılmaz bir yazar. Öncelikle bunu kabul etmek lazım! O kadar detaylandırıyor ki yarattığı dünyayı kafada soru işareti, kafa karışıklığı oluşmuyor. Sissoylu'yu bir bilgisayar oyunu yapsalar gerçekten çok para kazanırlardı bence, kitap o kadar aksiyon dolu anlayacağınız. Yazarın diğer serilerini okumak için sabırsızlanıyorum kesinlikle.
    Bu seriyi okuyun, okutturun diyor ve yorumumu sonlandırıyorum. Herkese keyifli okumalar. Sağlıcakla kalın.
Puanım 5/5



      
     
     







11 Haziran 2016 Cumartesi

'Gün Işığım' Kitap Yorumu

Aspendos
Özgün adı: The Bright Side
Sayfa sayısı:496
Goodreads:4,40
Hayat bir gökkuşağı olsa, Gün Işığım gökkuşağının sekizinci rengi olurdu. En yakın arkadaşı Gus'ın, Kate Sedgwick'e Gün Işığım demesinin bir sebebi vardı. Sıra dışı bir hayat süren Kate, her şeyin mutlu ve pozitif yanlarını görmekle kalmıyor, aynı zamanda hayatı tüm ruhuyla yaşıyordu.

Kate üniversite eğitimi için Grant'e yerleşerek her şeyi, herkesi geride bırakır. Ancak hayatta asla kopamayacağınız insanlar vardır. Tüm hissettiğiniz, gördüğünüz, istediğiniz onlardır artık. Kate, yeni taşındığı şehrin ona hazırladığı sürprizlerden habersiz; tüm benliğini saran sonsuz sevgiyle dalgalara göğüs germeye hazırdır. Kendini bir anda fırtınanın ortasında bulsa bile… Herkesin hayatında anlatamadığı hikâyeleri ve sırları var. Herkesin hayatında, "Sen aslında bensin," dediği özel biri var. 

  Herkese merhaba!
 Yoğunluktu, okuldu, mezuniyetti, kepti derken uzunca bir ara kitaplardan uzak kaldım maalesef. Haziran ayında hazır ramazanda gelmişken tempomu arttırmak istiyorum. Yakın bir zamanda okulum tamamen bitecek ve ben bir kaç aylığına da olsa özgürlüğüme kavuşmuş olacağım. Temmuz ayında tatil planlarım olduğu için çok fazla kitap okuyabileceğimi sanmıyorum ama Haziran'ı iyi değerlendirmek istiyorum. Okumam gereken çok fazla kitap ve çok az zamanım var. Umarım bunu başarabilirim!
    Gelelim sizlere bahsetmek istediğim Haziran ayının ilk kitabına. Kim Holden'dan 'Gün Işığım'...
   Merak edenler için kitabı Eskişehir'de ki kitap fuarından 10 tl gibi çok uygun bir fiyata aldım. Aspendosu seviyorsanız bence kitaplarını fuarda yakalamaya çalışın gerçekten çok uygun oluyor. Ayrıca Haziran ayına özel okuoku'da 9.90 kampanyası var. Kaçırmayın derim.
   Kitaba dün başlayıp bugün bitirdim. Aslında bu kitap hakkında karışık düşünceler içerisindeyim. Çünkü beni hem tatmin etti hem de etmedi. İlk çıktığı dönem baya popüler olmuştu ve bende büyük bir umutla almıştım. Üstelik trajik hikayelere aşık bir insan olarak bu kitabın benim favorilerim arasına girmesi gerekiyordu, ancak...
     Kitabı hem övüp hem de yereceğim. Ve bana göre en kusurlu karakterden başlıyorum eleştirilere. (Şunu belirtmek isterim ki bunlar benim kendi fikirlerim, benim gibi düşünmeyen okurseverlere saygım sonsuzdur.)
   Ana karakter olan Kate adındaki kızımız, 21.yüzyılın polyannası olmaya aday gösterilse kesinlikle seçilir. Polyanna bile Kate'in yanında sönük kalır o derece. Doğrusunu söylemek gerekirse bu durum benim hoşuma giden bir durum olmadı. Çünkü Kate'in yaşadıklarını ele alırsak, geçmişte böyle olsa bile şimdi böyle kalabilmesine imkan yok. Tıbben imkansız bu! O kadar diyorum yani.
   Bu yüzden Kate karakterini gerçek dışı buldum ve sevmedim. Kıza ısınamadım bir türlü. Her daim sevgi pıtırcığı hali, sözleri, hareketleri samimi gelmedi bana. Özellikle en büyük haksızlığı en yakın arkadaşım dediği Gus'a yaptığını düşünüyorum
  Kitaptaki bir diğer karakter, Keller Bank'ten bahsedelim biraz. Başta sevmediğim ama bir kaç olaydan sonra acayip ısındığım bir karakter oldu kendisi. Kate'e gerçekten aşık ve bu konuda onu suçlayamıyorum. Kate gerçekten onun hayatını değiştirdi. O yüzden ona olan duyguları, bağlılığı ve ihtiyacı gerçekçiydi. Yine de başta kendisini üniversite aşkı arayan sıradan bir genç olarak görmüştüm kitapta. Ancak ilerkeyen sayfalarda geçmişini öğrendiğimde ona olan saygım arttı.
   Yine de bir Gus değilsin be dostum!
   Ve geldik bize ikinci kitabı aldıracak olan karaktere: Gus! Kendisi kitapta ciddi anlamda bağlanıp sevdiğim tek karakter oldu. Kate'e sürekli gün ışığım diye hitap etmesi, her telefon konuşmalarını seni seviyorum diye bitirmeleri gerçekten çok etkileyiciydi. Kate'e ne kadar değer verdiğini görmemek için ya kör ya da aptal olmak gerekli! Kitapta Kate'den daha çok önemsediğim birisi varsa o da Gus!
   Kitapla sorunumun tek kaynağının Kate olduğunu anlamışsınızdır. Yazarın dili de çok hoşuma gitmedi açıkcası. Jodi Picoult romanlarından alışkınım aslında bu yazım şekline, severim de ama bir şeyler basit kaldı. Uzatmaya gerek yok, kısacası beğenmedim! Altı çizilecek söz var mıydı, evet vardı ama bana o samimiyeti vermediğinden midir nedir bende hissiyat oluşturmadılar. Kitabı kurtaran yalnızca iki kayda değer nokta var bana göre; Gus ve son 150 sayfası. Bunun dışında genel görüşüm kitabı sevmediğim, üzgünüm dostum ama vasatsın!
      Son olarak bilmeyenler için kitabın devamı niteliğinde ve Gus'ın hayatını anlatan ikinci kitabı yeni çıktı. Gus hayranı olarak mutlaka alıp okuyacağım. Kitap görselini aşağıda görebilirsiniz.


    Yorumumun sona gelmiş bulunmaktayım. Elbette ki fikir ayrılığı yaşayabiliriz. O yüzden eğer kitabı sevenleriniz varsa lütfen darılıp gücenmeyin. Yine de kitabı okumayın diyemeyeceğim. Bu kadar çok seveni olduğuna göre bir şansınızı deneyin derim, özellikle de trajik hikayeleri sevenlere...
      Bir sonra ki yoruma kadar hoşçakalın. Herkese bol okumalar!

Puanım: 3/5









Ana Sayfa

Kitaptuber

Popular Posts

Followers

Template Hits