22 Şubat 2016 Pazartesi

'Carry On' Kitap Yorumu



Simon Snow is the worst chosen one who’s ever been chosen.
That’s what his roommate, Baz, says. And Baz might be evil and a vampire and a complete git, but he’s probably right.
Half the time, Simon can’t even make his wand work, and the other half, he sets something on fire. His mentor’s avoiding him, his girlfriend broke up with him, and there’s a magic-eating monster running around wearing Simon’s face. Baz would be having a field day with all this, if he were here—it’s their last year at the Watford School of Magicks, and Simon’s infuriating nemesis didn’t even bother to show up.

Carry On is a ghost story, a love story, a mystery and a melodrama. It has just as much kissing and talking as you’d expect from a Rainbow Rowell story—but far, far more monsters.

Sayfa sayısı: 522
Goodreads: 4,17


Selam herkese!!!

Yine uzun bir aradan sonra yeni bir kitap yorumuyla karşınızdayım. Bu ay benim için az ama öz kitaplarla dolu bir ay oldu. Çok fazla kitap okuyamadım ancak okudumlarım gerçekten beni tatmin etti. Bu kitaplardan biriside Rainbow Rowell'in 'Carry On' u oldu ki çoğunuz yazarımızı Eleanor&Park'tan tanıyordur.

Aslında bu ayın (hatta belki yılın?) favorisi benim için 'Kurtlara Söyle Eve Döndüm' olmuştu ancak onu yorumlamak istemedim. Bencillik yapıp fikirlerimi kendime sakladım. Bende o kadar özel bir yer etti. (Özellikle sağlık alanında çalışmamın bunda etkisi büyük.)
Neyse ki hemen arkasından bir hevesle D&R'dan ingilizce kitap okuyayım diye aldığım bu kitabı okudum ki doğru seçim yaptığımı gördüm.

Konusundan biraz bahsedecek olursam; Kitabın arka kapak yazısını okuduğumuzda herkes fark edecektir ki kitap biraz bize Harry Potter'ı andırıyor. Büyücülük okulu, Voldemort vari kötü karakter ve onu yenmesi için seçilmiş bir çocuk... Her ne kadar bu olay örgüsü zaman zaman akıllara Harry Potter'ı getirse de aslında Rainbow Rowell'in yarattığı büyülü dünya çok daha farklı. Çok daha güzel diyemeyeceğim çünkü çocukluğumu duvarımda boy boy Harry Potter posterleri ile geçirmiş ve Daniel Radcliffe'e aşık olmuş olduğumu varsayarsak bunu J.K. Rowling'e elbette yapamam. Ama yine de Rainbow'da gayet güzel bir dünya yaratmış.

Simon, yetimhanede büyümüş bir çocukken, 11 yaşında bir anda Mage dedikleri büyü dünyasının en güçlü büyücüsü oduğunu öğreniyor. Watford büyücülük okulunun Dumbledore'u sayılan The Mage bunu alıp, kötü karakter Humdrum ile savaşması için kanatları altına alıyor ancak Simon büyü yapma konusunda iyi değil. O kadar güçlü ki yaptığı büyüler yarardan çok zarar getiriyor diyebilirim. Kısacası gücünü kontrol edemiyor.
Simon'un Baz adında zeki, yakışıklı, kötü ve vampir bir oda arkadaşı var. Okulun ilk senesi yine seçmen şapkamsı bir olay ile öğrenciler oda arkadaşlarıyla eşleştiriliyorlar ve bir daha oda arkadaşlarını değiştirme gibi bir şansları olmuyor ve malesef Simon'da ondan nefret eden ve hatta onu defalarca öldürmeye çalışan Baz'le eşleşiyor. Kitapta Simon son sınıf öğrencisi (bu okul 8 senelik eğitim veriyor bu arada) ve geçmiş hakkında ara ara kesitler oluyor, Baz ve Simon'nın düşmanlığını anlayacağımız.

Simon'nın ayrıca Penny adında bir kankası, Agatha adında da bir kız arkadaşı var. (Agatha'dan nefret edin!) Penny biraz Hermonie kıvamında bir kız. Agatha'dan olsa olsa...neyse terbiyemi bozdurtmayın.

Bir de Hundrum diye bir varlık? canavar? büyücü? tam olarak ne olduğunu anlamlandıramadığımız ve Simon'ın yüzüyle etrafta dolaşıp büyü yiyen bir düşman var. Spoiler vermek istemediğim için demem o ki olay klasik olarak Simon-Baz-Penny üçlüsünün bir şekilde bir araya gelmesi ve maceraya atılmaları -ya da atılmak zorunda kalmaları mı demeliyim?- şeklinde dönüyor.



'Carry On' benim roman olarak okuduğum 2. ingilizce roman oldu. İlk ki 'All the bright places' tı ki muhtemelen onuda bencillik yapıp kendime saklayacağım. (Pegasus'tan türkçe olarak çıktığında belki onu da yorumlarım) Teknik olarak yorumlayacak olursam; ingilizce kitap okumaya başlamak isteyenler için bence gayet uygun bir kitap. All the bright places bundan bir tık daha zordu bence. İşin içine duygusal betimlemeler girince gittikçe anlaması zorlaşıyor ancak Carry On tam kıvamındaydı. Hızlı ilerleyende bir konusu olduğu için sıkılmadan okumaya devam edebilirsiniz. 

İçeriğine gelirsek... Spoilersız bu yorumu kapatmak istiyorum! Gerçekten! Ancak kitap beni o kadar şaşırttı ki gerçekten hiç beklemediğim bir yerden vurdu diyebilirim. Yani asla tahmin edemeyeceğim bir şeydi ki ben genelde film ya da kitap olsun sonunda ne geleceğini hep tahmin edebilen bir insanım. Şeydaghan'a kitaptaki ilerleyişimi anlatırken ona bu spoilerı vermemek için kendimi o kadar zor tuttum ki!!!

Ve sonuna kadar gerçekten çok keyif alarak okudum. Dediğim şok edici kısım dışında olay örgüsü tahmin edilebilirdi aslında. Simon'ı ve Penny'i çok sevdim, ancak Baz'e resmen aşık oldum. (Ben ve benim kötü çocuk aşkım!) Rainbow Rowell'i ne kadar sevdiğimden ise hiç bahsetmeyeceğim bile. Yazım tarzına hayranım. Kadın yemek tarifi yazsa o bile kitap diye okunur. Eleanor ve Park'ı da gerçekten çok severek okumuştum çünkü çok soft gelmişti, duygulardan oluşan bir kitaptı sanki o kadar içimizden bir hikayeydi ki okurken sanki yan komşunun hikayesini dinliyor gibiydim. Carry On'u ondan bir tık daha fazla sevdim çünkü yine kendi tarzını konuşturarak bu sefer içine sıradışı olaylar katarak yazmış. Güldüm, eğlendim, hüzünlendim, heyecanlandım ve bu sirkülasyon içinde gidip geldim. Sonuç olarak beni fazlasıyla tatmin etti.

Kesinlikle herkese tavsiye edeceğim bir kitap oldu Carry On. Ve... Ben bunu çok geç öğrendim ama sanırım Fan Girl'de Simon ve Baz'in fan fiction hikayesi bölüm bölüm yer alıyormuş. Bu yüzden yeni hedefim Fan Girl oldu. Açıkcası ingilizce kitaplar biraz pahalı oldukları için ve önümüzde gidilmesi gereken bir kitap fuarı olduğu için biraz beklemesi gerekecek.

Umarım yorumum sizin için yararlı olmuştur. Hepinize keyifli okumalar...


Puanım: 4,5/5











1 yorum:

  1. İşte bu, kitaba başlamam için teşvik edici yazı oldu!

    YanıtlaSil

Ana Sayfa

Kitaptuber

Popular Posts

Followers

Template Hits