5 Nisan 2016 Salı

'Senden Önce Ben' Kitap Yorumu


Birbirlerine aşktan başka verecek hiçbir şeyleri yoktu...
Yaşamın ince detayları Lou'dan sorulur. Otobüs durağıyla ev arasında kaç adım var? Çalıştığı kafeye gelip gidenler nasıl bir hayat yaşıyor? Parlak yeşil elbisenin altına ne renk külotlu çorap giyilir? Onda bu sorularun hepsinin cevabı var. Kolayca mutlu olabildiği küçük dünyasında bilmediği tek şey hayatın çok daha karmaşık soru ve cevaplarla dolu olduğu...
Geçirdiği motosiklet kazasıyla hayatı altüstü olan Will uzun süredir karmaşık sorularla meşgul. Bu hayatta diğer insanları mutlu eden küçük şeyler ona biraz olsun keyif vermiyor. Çevresindeki tüm renkler birden griye dönmüş ve böyle bir umutsuzluk içindeyken yapabileceği tek şeyin hayatını sonlandırmak olduğunu düşünüyor.
Peki, asık suratlı, aksi ve geçimsiz Will, Lou'nun rengarenk yaşamıyla karşılaşırsa neler olur?
Mucizelere inanmıyorsanız bir kere daha durup düşünün.

Pegasus
Özgün Adı: Me Before You
Sayfa Sayısı: 460
Goodreads:4,30

"Nasıl hissediyorum biliyor musun Lou? Sanki koşuyor ama hep biraz geride kalıyorum."
-Will

Harika bir mart ayının ardından, mart ayının son günlerinde (ve nihayet) okuduğum 'Senden Önce Ben'in yorumunu gireyim dedim. Kitap uzun zamandır okuma listemdeydi. Alıp almamak konusunda oldukça çelişkiye düştüğüm bir kitaptı kendisi. Sonunda fuardan almaya karar verdim. Alıp okumamı sağlayan en büyük etken; kitabın filminin geliyor olması ve benim oyuncularına bayılıyor olmam diyebilirim.

Trajedilere bayılan, üzücü sonları mutlu sonlardan daha çok seven biriyimdir. Evet, kulağa biraz psikopatça geliyor olabilir ama böyle sonlar bana daha samimi daha gerçeğe yakın geliyor. Bu kitapta olduğu gibi...


Kitabın konusunu biraz daha detaylandıracak olursak; Will, genç başarılı bir iş adamı ve ekstrem sporları yapmayı seven biridir. Ancak bir gün motosiklet kazası geçirir ve kuadriplejik* kalır. (*Her iki kolunun ve her iki bacağının felç olması) Omuriliği zedelendiği için asla düzelemeyecektir ve bu onu derin bir depresyonun, hatta hayatını sona erdirmeyi isteyecek kadar büyük bir depresyonun içine sürükler.

Lou ise, yirmialtı yaşında, ailesi ile birlikte yaşayan ve çalıştığı kafenin kapatılması ile işsiz kalmış olmasına rağmen değişik giyim tarzın ile hayata karşı inanılmaz pozitif bir enerjisi olan bir kız. Hayata dair hayalleri yok.Patrick adında sporla kafayı bozmuş bir sevgilisi var. Maddi açıdan ailesinin durumu kötü olduğu için annesi, babası, dedesi, kız kardeşi ve onun oğluyla aynı evi paylaşmak zorunda kalıyorlar. Kısacası ailesine destek çıkmak için çalışmak zorunda. O yüzden işsiz kalınca bulabildiği ilk işe atlıyor diyebilirim. Bu işte 6 ay süreyle felçli bir hastaya bakıcılık yapmak.

Tabii Lou bu hastanın Will gibi genç ve yakışıklı bir bey olduğunu bilmediği ve karşısında beklediği kişinin zihinsel olarakta engelli biri olacağını düşünmesine rağmen parası iyi olduğu için istemeye istemeye kabul ediyor. Will ile tanıştıklarında yanıldığını görüyor ve yapması gereken işler ise çoğunlukla Will'i neşelendirmeye çalışmaktan ibaret ancak Will oldukça huysuz olduğu için bu Lou'nun sandığı kadar kolay olmuyor. Yine de bir süre sonra birbirlerine alışmaya başlıyorlar.

Ancak bir gün Lou, Will'in ailesi ile altı ay sonra İsveç'te hayatına son vereceklerine dair bir anlaşma yaptıklarını öğreniyor. Ve Lou onu vazgeçirebilmek için altı ay boyunca Will'e yeni şeyler deneterek ona her şeye rağmen mutlu olabileceğini göstermek için uğraşıyor.


Okumayanlar için kitabın dokunaklı bir kitap olduğunu, mendile gereksinim duyabileceğinizi baştan söyleyeyim!

Yazım diliyle başlarsam, akıcı ve kolay okunan bir dile sahipti. Edebi olarak 'sade' şeklinde nitelendirebileceğim bir tarzı sahip. Etkileyici cümlelerden oluşmuyordu yine de bir şekilde sizi etkilemeyi başaran bir tarzı vardı. Her ne kadar yazım tarzının biraz Will ve Lou'nun duygularını yüzeysel bırakmış olabileceğini düşünsemde bu da çok belli belirsizdi. Zaten bence kitabın kendine aşık ettiren yanı içeriği...

Özellikle mesleki açıdan yaklaşırsam Will gibi hatta Will'den daha kötü durumda hastalarla çalıştığım oldu. Birebir bakımlarını hiçbir zaman üstlenmedim ancak onların ne gibi sorunlarla karşılaşabileceği ile ilgili bir çok eğitim aldım. Yine de onların düşünce şeklini hiçbir zaman tam olarak anlayamayacağımı biliyorum ama sorun onları anlayamamak değil, sorun onları anlamaya çalışmamak... Yazar onları anlamaya çalışmakla kalmamış, bir de bunu okuyucularına güzel bir konu ile yoğurarak aktarmak istemiş ve ben başarılı olduğunu düşünüyorum.

Aslında kitabın içindeki aşk bir yana, ülkemizde olmasa bile şuan bir çok avrupa ülkesinde ve Amerika'daki yeni bir konuya parmak basması beni daha çok etkiledi. Hekim yardımlı intihar, ötenazi gibi konuların açık açık konuşulmaya başlanmasının zamanı geldi mi sorusunu bıraktı benim kafamda. Toplumsal ve dini açıdan bize pek uygun bir durum değil gibi görünüyor şimdilik. 

Açıkcası bu kitabı herkese tavsiye eder miyim? Sanırım etmem. Bu kitabın kötü olmasından kaynaklanmıyor, içeriğinden kaynaklanıyor. Kitap güzel evet ama sonu herkesin seveceği şekilde mi bitiyor? Pek öyle değil gibi. O yüzden bu kitabı okumak istiyorsanız önyargılarınızdan arının derim.

Kitabın bende bıraktığı buruk tadı hala hissedebiliyorum. Ne zaman geçer tam olarak bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa filme koşa koşa gideceğimdir ve içimden bir ses filmi kitabından daha çok seveceksin diyor. Film 27 Mayıs'ta vizyona girecek bu arada... 
Fragman hemen aşağıda olacak, keyifli seyirler. (ve okumalar...)

Puanım: 4/5


Fragman








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ana Sayfa

Kitaptuber

Popular Posts

Followers

Template Hits